Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
Başka bir elin bu hareketi bu derece büyük etki yaratmazdı besbelli ama çocuk cücenin elinin değmesinden öyle çabuk kaçtı, içinde ondan uzakta durmak isteği öylesine çabuk uyandı ki hemen ayağa kalktı, eve dönmeye hazır olduğunu bildirdi.
Cüce:
– Biraz bekleyip bizimle yemek yesen daha iyi olur, dedi.
Nell gözlerini kurulayarak:
– Çok geç kaldım, efendim, dedi.
Quilp de:
– E, istiyorsan, gidebilirsin, Nelly, dedi. İşte dedenin mektubuna vereceğim karşılık da hazır. Onu yarın, belki de öbür gün göreceğimi bildir. Bu sabah da istediği o küçük işi yapamayacağım. Güle güle, Nelly. Hey, size söylüyorum, beyim, ona göz kulak olun, işitiyor musunuz?
Kit çağrılınca, oraya gelmişti. Böylesine gereksiz bir tavsiyeye karşılık vermemeyi daha doğru buldu. Quilp’e tehdit dolu bir tavırla baktı; sanki Nelly’nin gözlerinden yaş akıtmasına bu adamın yol açmış olup olmadığından pek emin değilmiş, üstelik böyle bir şeyin şüphesiyle bile ondan öç almaya kararlıymış gibi bir bakıştı bu. Sonra, bu süre içinde Quilp ile vedalaşıp dışarı çıkmış olan genç hanımının peşinden gitti.
Cüce karısıyla yalnız kalır kalmaz:
– Doğrusu pek başarılı bir sorgu uzmanısın! diye söylendi.
Karısı sakin sakin:
– Daha ne yapabilirdim ki? diye sordu.
Quilp:
– Daha ne mi yapabilirdin? diye soludu. Daha azını yapamaz mıydın? O yufka yürekliliğini açığa vurmadan gerekeni yapamaz mıydın?
Karısı:
– Ben bu çocuğa çok acıyorum, Quilp, dedi. Yeteri kadar yaptım elbette. Yalnız olduğumuza inandığı sırada sırlarını açıklamasını sağladım, sen de oradaydın. Tanrı beni bağışlasın!
Quilp:
– Sırlarını açıklamasını sağladın ha? Gerçekten büyük iş yaptın! diye söylendi. Kapıyı tıkırdatmam konusunda sana ne söylemiştim? Yine sen talihlisin de çocuğun anlattıklarından öğrenmek istediğim şeyin püf noktasını öğrendim; öğrenemeseydim acısını senden çıkarırdım.
Bn. Quilp kocasının bu sözlerinden enikonu etkilenmişti, karşılık vermedi. Adam, biraz da övünerek, ekledi:
– Yalnız, yıldızlarına şükredebilirsin, şu senin Bayan Quilp olmanı sağlayan yıldızlarına demek istiyorum. Evet, yaşlı adamın izinde olduğum için, yeni bir ışık bulduğum için yıldızlarına şükredebilirsin. Bu meseleden şimdi de, başka zaman da bir daha söz ettiğini duymayayım; pek de iyi yemek hazırlama, çünkü yemek vakti evde olmayacağım.
Böyle diyerek, şapkasını giyip kendini dışarı attı. Bn. Quilp biraz önceki oyunda oynadığı rolü hatırladıkça ölçülemeyecek derecede büyük bir üzüntü duyuyordu. O da gitti odasına kapandı, başını yatağın örtüleri arasına gömdü, işlediği günahın üzüntüsüyle acı acı inildemeye koyuldu. Onun kadar az yumuşak kalpli olmayan pek çok kadın bu meseleden çok daha üzücü meseleye mutlaka ondan daha az üzülürdü; çünkü, böyle durumların çoğunda vicdan esnek olur, her biçime girebilir, çeşitli durumlara kendini alıştırabilir. Birtakım kimseler, akıllıca idareleri sayesinde, ılık bir havada çıkarılan flanel ceket gibi, vicdanlarını parça parça bir yana bırakıp zamanla ondan iyice kurtulurlar; daha başkaları da vardır, bunlar osüs eşyasını giyinirlerse de zevk uğruna çıkarıp atarlar; bu da, en büyük, en elverişli gelişme sayıldığı gibi, en çok moda olanıdır.
7
Richard Swiveller:
– Fred, dedi. Vaktiyle pek tutulan şu şarkının melodisini hatırlıyor musun, hani “Gitsin o sıkıcı düşünceler” diye başlayan şarkı? Neşenin sönmekte olan alevini dostluğun kanadıyla yelpazele de şu pembecik şarabı bana iletiver.
Richard Swiveller’in evi Drury Sokağı’ndaydı; bu kolaylığından başka evin bir tütüncü dükkânının üstünde oluşu da işe yarıyordu. Bu sayede canı istediği zaman merdivenin sahanlığına çıkıverip hapşırıyordu; enfiye kutusu almak zahmetinden, masrafından da böylece kurtulmuştu. Yukarıda kaydedilen sözleri de bu evde üzgün arkadaşına cesaret vermek, avutmak için söylemişti. Bu basit sözlerin bile B. Swiveller’in hayalperest şair kafasının birer yakıştırması olduğunu belirtmek hiç de uygunsuz bir iş olmaz; çünkü, o pembecik şarap gerçekte bir bardak soğuk cinle sudan ibaretti. O gecenin şerefine masanın üzerinde duran bir şişeyle sürahiden boşaltılıp elden ele geçiyordu. Swiveller’in dairesi bekâr evi olduğu için kap kacak sıkıntısı vardı, bu da hiç yüz kızarmadan açıklanabilir. Yine hoş bir hayal eseri olarak Swiveller’in bir tek odasından da hep çoğul olarak söz edilirdi. Odanın boş durduğu zamanlarda tütüncü de dükkânının camekânına “Bekârlar için boş odalar” yazılı bir levha koymuştu; Dick Swiveller de bundan yararlanarak, oturduğu yerden söz ederken “odalarım”, “evim” kelimelerini kullanmaktan geri kalmamıştı. Bu şekilde konuşurken, oturduğu yerin büyüklüğünü, oda sayısını tespit etme işini de dinleyenlerin hayal gücüne bırakmış oluyordu elbette.
Bu hayal âlemi içinde göz aldatan bir parça eşya da B.Swiveller’e yardımcı oluyordu. Gerçekte bir divan olan bu eşya bir kitap dolabını andırıyordu, Swiveller’in odasında belirli bir yeri vardı; şüphe uyandırmadığı gibi soru sormaya da meydan bırakmıyordu. Hiç şüphesiz ki gündüzleri Swiveller bunun kitap dolabından başka bir şey olmadığına gerçekten inanıyordu; yatağı görmüyor, çarşafların, yorganların da varlığını inkâr ediyor, bu meseleyi düşüncelerinden uzak tutuyordu. Bunun gerçek görevinden bir tek kelime söz edilmiyordu; geceleri ne işe yaradığına dair en küçük bir ima yoktu; içindeki garip öteberi hakkında da Swiveller’le en yakın arkadaşları arasında bir tek söz geçmemişti. Aldatmacılığa kayıtsız şartsız inanmak Swiveller’in inancının ilk maddesiydi. Onun dostu olmak için, olaylarla belirtilen her türlü delili, mantığı, görüşü, tecrübeyi geri tepip, kitap dolabına körü körüne inanmalıydınız. Bu onun en sevdiği zayıf damarıydı; bunun üzerine titrerdi.
Az önceki sözlerinin hiç de bir etki yaratmaya yaramadığını görünce:
– Fred, dedi. Şu pembeciği bana iletiversene.
Frederic Trent, sabırsız bir hareketle bardağı ona doğru itti, istemeyerek sıyrıldığı o düşünceli havasına yeniden döndü.
Arkadaşı suyla cini karıştırarak:
– Sana bu duruma uygun bir ruh hâli vermeye çalışacağım, Fred, dedi. İşte… Şeyin şerefine…
Öbürü:
– Aman! diye onun sözünü kesti. Bu gevezeliğinle beni sıkıntıdan ölecek hâle getiriyorsun. Sen zaten her zaman neşeli olabilirsin.
Dick Swiveller:
– İyi ama Bay Trent, dedi. Neşeli, akıllı olmaktan dem vuran bir söz vardır: “Kimi insan neşeli olabildiği hâlde akıllı değildir, kimisi de akıllı olabilir ya da olabileceğini düşünür ama neşeli olamaz.” Ben birincisindenim. Bu söz doğruysa, hiç önemsememektense yarısını benimsemek daha iyidir. Her ne hâl ise, ben sana benzeyeceğime neşeli olup akılsız kalayım daha iyi. Ne yalnız birini, ne de yalnız ötekini isterim.
Arkadaşı huysuzlanarak:
– Hınğh! diye homurdandı.
Dick Swiveller:
– Bütün kalbimle inanıyorum