Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
odayı iki, üç kere arşınladıktan sonra, yerine dönerek:
– Dick, dedi. Hiç sıkıntı çekmeden nasıl servet kazanabileceğini anlatırsam sana, iki dakikacık ciddi konuşmayı kabul eder misin?
Dick Swiveller:
– Sen bana çok yol gösterdin, hiçbirinden delik cepten başka bir sonuç çıkmadı! dedi.
Arkadaşı, iskemlesini masaya yaklaştırarak:
– Bu sefer anlatacağım hikâyenin sonunda daha başka türlü düşüneceksin. Kız kardeşim Nell’i gördün, değil mi?
Dick:
– Kardeşinin nesi var? diye sordu.
– Güzel yüzü var, öyle değil mi?
Dick:
– A! Elbette öyle, dedi. Onun lehine konuşmam gerekirse, ikinizde pek kuvvetli bir akraba benzerliği de yok.
Arkadaşı, sabırsızlanarak, gene:
– Kardeşimin güzel bir yüzü var, değil mi? diye sordu.
Dick:
– Evet, dedi. Güzel bir yüzü var, hem de pek güzel bir yüzü var. E, ne olmuş?
Arkadaşı:
– Anlatacağım, diye karşılık verdi. Hayatımızın sonuna kadar ihtiyarla kedi köpek gibi dalaşacağımız belli; ondan hiçbir şey beklememeliyim. Sanırım ki bunu da anlamışsındır.
Dick:
– Bunu bir yarasa, güneş parıl parıl parlarken bile görebilir, dedi.
– O körolasıca ihtiyarın önce bana ölümünden sonra kardeşimle paylaşmayı beklemeyi öğrettiği paranın çoğunun kardeşime kalacağı da aynı şekilde açıkça görülüyor.
– Öyle olacak ama benim ihtiyara meseleyi anlattığım adamın üzerinde bir etki yarattıysa o başka. Belki de konuşmam işe yaramıştır. Güçlü bir konuşmaydı o, Fred: “İşte pek sevimli yaşlı bir dede!” dedim. Bu sözlerin pek kuvvetli pek dostça, pek de tabii olduğunu düşündüm. Sana da öyle geldi mi?
Öbürü:
– İhtiyara öyle gelmedi, diye karşılık verdi. Onun için, bunun tartışmasını yapmamız gereksiz. Şimdi gel buraya. Nell neredeyse on dört yaşına basacak.
Dick Swiveller:
– Yaşına göre güzel ama biraz ufak, diye babacan bir havayla konuştu.
Fred Trent öbürünün konuşmaya pek az bir ilgi göstermesinden canı sıkılarak:
– Sözlerime devam edeceksem lütfen bir saniye olsun susar mısın? dedi. Şimdi asıl önemli noktaya geliyorum.
Dick:
– Peki, dedi.
– Kız çok duygulu. Yetişme şeklinden olacak, bu yaşta kolayca etki altında tutulup zorlanabilir. Onu elinden tutarsam, kendi isteklerime boyun eğdirmek için pek uğraşmak zorunda kalmayacağım, şöyle bir parça korkutmayla işi savuşturacağım. Şimdi, bin dereden su getirmeden söyleyeyim, onunla evlenmekten seni ne alıkoyabilir ki?
Arkadaşı büyük bir güçle, ciddi bir tavırla bu sözleri söylerken Richard Swiveller sürahinin kulpunu seyretmekteydi. Bu sözleri duyar duymaz öyle şaşırdı ki iki harfli bir kelime bile ağzından güçlükle çıktı:
– Ne?
Fred, arkadaşı üzerinde yaratacağı etkiyi tecrübeyle bildiği için ciddi bir tavırla:
– Seni bundan ne alıkoyabilir, diyorum. Onunla evlenmeni ne önleyebilir? diye sordu.
Dick:
– Kız on dördüne yaklaşmış! diye bağırdı.
Ağabey öfkeli öfkeli karşılık verdi:
– Ben de şimdi hemen evlen demiyorum ki. Diyelim iki yıl sonra ya da üç, dört yıl sonra. Yaşlı adam çok uzun ömürlü olacağa benziyor mu?
Dick başını salladı:
– Pek benzemiyor ama bu yaşlılar yok mu… Onlara hiç güven olmaz, Fred. Dorsetshire’da bir teyzem var, güya ben daha sekiz yaşındayken ölecekti, hâlâ sözünü yerine getirmedi. Bunlar öyle can sıkıcı, öyle sorumsuz, öyle nispetçidirler ki! Ailede sara yoksa onlara hiç güvenemezsin, Fred; varsa bile seni yine de aldatabilirler.
Fred Trent önceki gibi kesin bir tavırla, gözlerini arkadaşından ayırmadan konuştu:
– Öyleyse işi en kötü yanından alalım. Ya ihtiyar adam yaşarsa?
Dick:
– Elbette, dedi. İşte güçlük de burada ya.
Arkadaşı düşüncelerini özetledi:
– Ben diyorum ki, ihtiyar yaşadı diyelim, ben de Nell’i gizlice evlenmeye razı ettim, daha doğrusu, zorladım… Bunun sonu neye varır?
Richard Swiveller biraz düşündükten sonra:
– Ortaya bir aile çıkar ama bu aileyi besleyecek beş para yoktur, dedi.
Öbürü daha da artan bir ağırbaşlılıkla karşılık verdi. Ağırbaşlılığı gerçek de olsa, yapmacık da olsa arkadaşının üzerindeki etkisi birdi.
– İhtiyar ancak kız için yaşıyor diyorum sana! Bütün düşünceleri, canlılığı hep kıza bağlı diyorum. Sözünü dinlemek gibi bir fazilet gösterisinde bulunsam bile beni nasıl himayesine almazsa, kızı, sözünü dinlememek gibi bir davranıştan dolayı mirasından yoksun edemez. Yapamaz bunu. Sen de kafasında gözü olan başka herhangi bir kimse de, isterse, bunu pekâlâ görebilir.
Dick düşünceli düşünceli:
– Gerçekten bu hiç de olacak gibi görünmüyor, dedi.
Arkadaşı:
– Olacak şey değil de onun için olacak gibi görünmüyor, diye karşılık verdi. Ama seni bağışlaması için onu biraz da zorlarsan, diyelim ikimiz arasında geçiştirilemez bir dargınlık, bir ölüm kalım kavgası geçtiğini anlatmaya çalışırsan, sanki arada böyle bir şey varmış gibi davranırsan, ihtiyar bağışlama işini pek çabuk hâlleder. Nell’e gelince, boyuna atılan taş zamanla parçalanır; bu konuda bana güvenebilirsin, bundan şüphen yoktur elbette. İşte böyle, ihtiyar hırbonun tek varisi sen olmana, parayı ikimizin birlikte harcamasına, senin de bu alışverişten güzel, genç bir eş kazanmana varacak.
Dick:
– Adamın zengin olduğuna şüphe yoktur sanırım, dedi.
– Şüphe mi? Geçen gün biz oradayken adamın ağzından neler kaçırdığını fark ettin mi? Şüphe ha? Bakalım daha nelerden şüphe edeceksin, Dick!
Konuşmayı bütün o ustaca dönüşleriyle anlatmak ya da Richard Swiveller’in kalbinin kazanılmasını sağlayan bölümlerini anlatmaya uğraşmak zor olacak. Gurur, ilgi, fakirlik, türlü ekonomik düşünce gibi şeylerin Dick’i teklifi olumlu karşılamaya zorladığını, daha başka zorlamalar bir yanda dururken, doğuştan dikkatsiz oluşunun terazinin kefesini aynı hizaya getirdiğini belirtmek yeter. Bu itici kuvvetlere bir de arkadaşının ona söz geçirmeye çoktan beri alışmış olmasını da eklemek gerekiyor. Başlangıçta biçare Dick’in kesesi, emelleri söz konusu olmuştu. Dick arkadaşının bütün kahrını çektiği hâlde yine de olayların onda dokuzunda hep onu kandırmakla suçlanıyordu; oysa zavallıcığın düşüncesiz kuş beyninden başka da bir silahı yoktu.
Beri yanda hazırlanan dolaplar Richard Swiveller’in hiç beceremeyeceği, anlayamayacağı cinstendi; yalnız, bunları şimdi bir yana bırakmak