Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс

Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс


Скачать книгу
zorunda kalmıştı, şimdi elinde tuttuğu mektup da buydu: Yabancı adları kavrayıvermekte kendi sınıfına özgü o garip özelliği göstererek, mektubun B. Swiveller’e ait olduğunu bildirdi.

      Dick o yana bakarken oldukça benzi atmış, aptallaşmış görünüyordu; hele mektubu gözden geçirirken bu hâli daha da arttı. Bir kadınla ilişkisi bulunmanın sakıncalarından birinin işte bu olduğunu ileri sürdü: Öyle konuşmak çok kolaymış ama onu unutuvermiş.

      Fred Trent:

      – Kimi unuttun? diye sordu.

      Dick:

      – Sophy Wackles’i, dedi.

      – O da kim oluyor?

      Dick Swiveller:

      – O benim hayalimdeki güzeldir, efendim. İşte ta kendisi! diye, içini çekerek söylendi, arkadaşına da ciddi ciddi baktı. Çok sevimlidir, şahanedir o. Sen de tanıyorsun.

      Arkadaşı ilgisiz bir tavırla:

      – Hatırlıyorum, dedi. Ona ne olmuş yani?

      Dick:

      – Aman, efendim, diye anlattı. Bayan Sophy Wackles ile bendeniz, yani şu anda sizinle konuşmak şerefini elde etmiş olan âciz kulunuz arasında duygular alınıp verildi ama bunlar çok dürüst, ilham verecek cinsten duygulardı. Emin olun, efendim, tanrıça Diana’nın bile davranışları Sophy Wackles’inkilerin yanında özelliğini kaybediyor. Size bu kadarını söyleyebilirim.

      Arkadaşı:

      – Yani söylediklerinde gerçek payının bulunduğuna inanmam mı gerekiyor? diye sordu. Aranızda bir âşıktaşlık geçtiğini söylemeye çalışmıyorsun ya?

      – Evet, âşıktaşlık oldu. Ama sözleşmek olmadı. Evlenme sözünden caydı diye dava açılamaz. İşin avutucu yanı bu. Ben yazıyla kendimi hiçbir zaman ele vermedim, değil mi, Fred?

      – Mektupta ne yazılı, yahu?

      – Bu geceki bir eğlentiyi hatırlatıyor, Fred. Yirmi kişilik küçük bir eğlenti. Davetli beylerle hanımların hepsine uygun bir şekilde iltifat etmek gerekirse, iki yüz hafif, inanılmaz ayak parmağı katılacak bu eğlentiye diyebilirim. Bu macerayı sona erdirmek için harekete geçmek gerekiyorsa ben bu eğlentiye gideceğim. Bunu yapacağım, sen korkma. Bu mektubu kızın kendisi mi getirip bırakmış, onu öğrenmek isterim. Öyle yapmışsa kendi mutluluğuna set çektiğinin farkında değil demektir, bu da pek etkileyici bir durum, Fred.

      Dick Swiveller bu meseleyi çözümlemek için hizmetçiyi çağırdı. Gerçekten de Bn. Sophy Wackles’in mektubu kendi elleriyle getirip verdiğini öğrendi. Kız görünüşü kurtarmak için de oraya kardeşlerinden biriyle gelmiş, B. Swiveller’in evde olduğunu, kendisinden yukarıya buyurmasını rica ettiğini duyunca da pek şaşmış, bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceğini söylemiş. Bunu öğrenince Dick Swiveller’in de koltukları kabardı, biraz önce verdiği kararda ısrara pek de niyetli görünmedi ama arkadaşı onun bu davranışını pek umursamadı; belki de Richard Swiveller’e yeteri kadar sözü geçtiğini, gerektiği zaman da bundan yararlanabileceğini düşünmüştü.

      8

      İş böylece bir yana itildikten sonra, B. Swiveller içinden yemek vaktinin geldiğini hatırladı, daha uzun aç kalırsa sağlık durumunun tehlikeye gireceğini düşündüğü için de en yakın aşevine haberci gönderdi, çarçabuk iki kişilik haşlama dana etiyle sebze yollamalarını istedi. Müşteriyi daha önceden tanıyan aşevi sahipleri bu isteği yerine getirmediler; yalnız, B. Swiveller dana eti yemek ihtiyacını duyuyorsa, oraya kadar zahmet edip gelmesini, etten önce de çoktandır açık kalan hesabı kapamak için bir miktar para getirmesini bildirdiler. B. Swiveller, bu meydan okumadan yılacak yerde, zekâsı, iştahı kamçılanarak, bu sefer daha uzakta başka bir aşevine haber gönderdi. Beyefendinin bu aşevinin methini duymakla kalmayıp, aynı zamanda, daha önce yemek getirttiği aşevinin bir insanın önüne konmayacak derecede kötü et yolladığını da belirtti. Bu siyasi davranışın etkisi, çarçabuk bir tabak tepeleme dolu nefis yemeğin gönderilmesiyle kendini gösterdi. B. Swiveller ile arkadaşı büyük bir iştahla yemeği bitirmeye koyuldular.

      Dick Swiveller, kocaman bir kızarmış patatese çatalını batırarak:

      – İçinde bulunduğumuz şu an inşallah hayatımızın en kötü anı olur, dedi. Ben patateslerin kabuklarıyla gönderilmesi usulünü beğeniyorum doğrusu. Patatesi doğal hâlinden kurtarmanın da bir başka zevki var… Bilmem anlatabildim mi? Zenginler, kudretliler bunun yabancısıdır… Ah! “İnsanoğlu bundan aşağısını pek istemez, daha üstününü de istemez.” Bu ne doğru söz… Yani, yemekten sonra!

      Arkadaşı:

      – İnşallah aşevinin sahibi de aşağısını ister de üstününü istemez, diye karşılık verdi. Ama galiba sende bunu bile ödeyecek para yok!

      Dick gizli anlamlı bir göz kırparak:

      – Yakında hâlledeceğiz, dedi. Garson ne yapabilir ki! Yiyecekler gitti, Fred; bu işin de bir sonu olacak elbet.

      Gerçek şu ki garson da galiba bu gerçeği fark etmişti: Boş tabaklarla sahanları almaya geldiği zaman, B. Swiveller, azametli bir ilgisizlik içinde, birazdan dükkânın bulunduğu yana gidince içeriye uğrayıp meseleyi hâlledeceğini söyler söylemez, biraz canı sıkılmış gibi göründü, yiyeceklerin bedeli, ödeme şekli, güvensizlik gibi can sıkıcı meseleler üzerinde bir iki söz mırıldandı. Beyefendi teşrif ettikleri zaman orada bulunup hesabı kolayca ödemesini sağlayabilmek üzere, dükkâna kaçta uğrayacaklarını bilmek istediğini belirtti. B. Swiveller de, içinden, gideceği yerlerin saatlerini güzelce hesapladıktan sonra altıya iki kala ile yedi geçe arasında dükkâna uğrayacağını söyledi. Adam bu zayıf ihtimalin avuntusu içinde gözden kaybolduktan sonra, Richard Swiveller cebinden yağlanmış bir not defteri çıkarıp bir şeyler yazdı. Fred Trent, sırıtarak:

      – Dükkâna uğramayı unutmayasın diye not mu alıyorsun? diye sordu.

      Soğukkanlı Richard Swiveller:

      – Pek öyle sayılmaz, Fred, dedi, iş adamı havası içinde yazmaya devam etti. Bu deftere dükkânların açık bulunduğu saatlerde geçmeme imkân olmayan sokakların adlarını yazıyorum. Bugün yediğimiz yemek de Long Acre Sokağı’nı kapıyor. Geçen hafta Great Queen Caddesi’nden bir çift bot almış, onun da parasını ödememiştim. Şimdi ise Strand’e gitmek için bir tek yolum kaldı. Bu akşam da bir çift eldiven alıp orayı da kapayacağım. Yollar her yönden öylesine çabuk kapanıyorlar ki teyzem bana harçlığımı göndermezse bir aya kadar şehrin üç, dört mil uzağına gitmek zorunda kalacağım.

      Fred Trent:

      – Sonunda teyzenin pes demesinden yana bir korkun yok ya? diye sordu.

      – İnşallah yoktur. Genellikle teyzemi yumuşatmak için altı mektup yetiyordu; bu sefer sekiz mektup gönderdim, hiçbir sonuç alamadım. Yarın sabah bir mektup daha yazacağım. Mektubun her yanını lekeleyip üzerine de biraz su serpmek niyetindeyim; böylece, yaptıklarımdan pişman oldum sanacak. Öyle bir ruh hâli içindeyim ki ne yazacağımı bilemiyorum, deyip karalayacağım. Şu anda geçmişteki hatalı davranışlarımdan ötürü nasıl gözyaşı döktüğümü bir görsen! Bu kısma su serpeceğim. Düşünürken ellerim titriyor. Yine karalayacağım. Bu da etkisini göstermezse her şey bitmiş sayılır.

      Dick Swiveller bunları söylerken deftere yazacaklarını da bitirmiş, kalemi küçük kılıfına sokmuş, defterini pek ağırbaşlı, düşünceli bir tavırla kapamıştı. Arkadaşı başka bir yere gitme saatinin geldiğini fark edince Dick Swiveller o pembe şarabıyla, Bn. Sophy Wackles’e değgin düşünceleriyle baş başa kalmıştı.

      “Pek


Скачать книгу