Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор
en güzel ithaflardan birisini yazmıştı: “Nesil ve medeniyet farkına rağmen ruh akrabam olan Mariya Hanım kızıma en iyi dileklerimle, teşekkürlerimle.” Fakat nedense onunla konuşurken bu nesil ve medeniyet farkını hiç hissetmiyorsunuz, sanki bir anda ortalıktan kayboluyorlar.” O gece Ali Bey’in şiirleri ve o şiirlerin çevirisi hakkında konuştuk. Ali Bey, Hüseyin Bey’in misafiriydi ve Makedonya’ya ilk defa geliyordu. Bu dönemde şiir çevirisi üzerinde çalışarak onu tanıma ve danışma fırsatım oldu. O, Türkiye’ye döndükten sonra Kuş Sofrası’nda bulunan şiirlerin çevirisine devam ettim. Bir yıl yoğun çalıştıktan sonra şiir çevirilerim tamamlandı. Kitap son hâlini alana kadar Ali Akbaş’la birçok danışma yaptım. Kitap tamamlanınca ben de kendime inanamıyordum. Kitabın her aşaması benim için yoğun, öğreticiydi, farklı anlamı ve önemi vardı. İlk yayın 2000 yılında, ikinci genişletilmiş yayın ise 2008 yılında gerçekleşti. Her öğrencim kitabı eline alınca ona hayran oldu. Bir öğrencim ise şiirleri akşamleyin kızına okurmuş. Petar adlı yeğenim ise ilköğretimdeyken ben bilmeden Kuş Sofrası’ndan birkaç şiir ezberlemişti. Öğrenciler için hazırlanmış olan bu kitabın kaderini artık tahmin etmek zor oluyor fakat dershane dışında küçük çocuklara ulaştığına ve ilgilerini çektiğine sevindim. Zaten hangi çocuk ve anne bu şiire hayran olmaz:
Anneciğim
Düşümde bir kuşmuşum
Kucağından uçmuşum.
Anneciğim
Düşümde bir mektupmuşum
Gideceğim yeri unutmuşum.
Anneciğim
Aç beni, oku beni
Basmadan uyku beni.
Anneciğim
Allah ne kadar yakın
Konuştum duydu beni.
Anneciğim
Yollar beni çağırır
Kuşlar beni
Rüzgâr beni
Uyku beni
Su beni.
(Uykuya Doğru)
Ali Akbaş’ın şiirlerinin ileride de farklı nesilleri bir araya getireceğine eminim. Aslında Kuş Sofrası’nda hem çocukların hem de büyüklerin okuyabilecekleri lirik şiirler vardır. Gönülden diğer eserlerini de bir an önce yayımlanmasını dilerim.
Ali Akbaş’la Üsküp’te ve Ankara’da birçok kez görüşme fırsatım oldu. Ankara’ya gittiğimde, orada oturan bütün öğretmen, yazar ve dostlarımı ararım ve görüşürüm. Bunların arasında şairimiz Ali Akbaş ve ailesi de vardır. Çünkü dostluk göğü süsleyen bir yıldızdır fakat sönmemesi için onu korumak gerek.
1. Lama Dalaj. (2008). Kniga na mudrosta. Magor – Skopje, 28.
2. Akbaş Ali. Акбаш Али. (2008). Kuş Sofrası. Птичја софра. Топер – Скопје, 128.
ALİ AKBAŞ’IN MAL VARLIĞI
Özcan ÜNLÜ
Gül yapraklı ekmekle dolu bereketli Kuş Sofrası
Kızların gümüş hâreli çayda –hâlâ- kilim dokuduğu Masal Çağı
Dedesinin fukara komşusu Deli Ali’den dinlediği destanlar ve halk hikâyeleri
Herkesin ağzına kadar başkası olduğu dünya adasında sadece bir ‘Kızıl
Elma’: Türkümü unutturdun!/ Beni böyle eve köye koymazlar
Masal ülkesi köyü Çatova’dan Ankara’ya götürüp biriktirdiği çocukluk hatıraları
Uzun kış gecelerinde, tandır başında tatlı dilli Güz Ana’dan dinlediği masallar ve maniler
Beynini kaynatan temmuz sıcağında döven sürerken avuçlarına kazınmış nasırlar
Kurak tarlalarda çift sürerken okuduğu Kerem ile Aslı ve dahi Karacaoğlan şiirleri
Hemen tamamı ıslıkla da çalınabilen ağıtlar ve türküler
Gül ağacı boğum boğum
Gül yaprağın döktü bugün
Kardeşe inkisar eden
Muradına yetti bugün
Rüya gibi hatırladığı babasının ardından edindiği çiçeklerle, kuşlarla, gökyüzüyle ve yıldızlarla konuşma ilmi
Gizli hazinesinde sakladığı “Manevera” ve “Kemik Gitti” oyunları
Herkesin unuttuğu zaman dilimlerinde keş fedip okuduğu Abdullah Kozanoğlu ve Feridun Fazıl Tülbentçi duyarlılığı
“Yazıp-çizmede faydası olmuştur” dediği ortaokul Türkçe hocası Ali Arıkan’dan tevarüs ettiği adamlık
Türk Dünyası’nın dört bir köşesinde çok biriktirilmiş, hiç ‘kullanılmamış’ dostlar/dostluklar
Yaşı kaç olursa olsun kendini Küçük Prens olarak da gören herkes için söylediği nahif çocuk şiirleri
Sancak’tan Kaşgar’a, Tuzhurmatı’dan Kazan’a.. dünya coğrafyasına yayılmış Türk acı larına karşı besleyip büyüttüğü yardımseverlik ve merhamet
Savaş yüzünden, ekmeksizlik kederinden mülteci olmuş ya da iltica ettirilmiş bütün canlar için yazdığı Göç
Sirkeci’den tren gider
Ona binen verem gider
Bir kampana çalar analar ağlar
Oğul oğul, çocuklar öksüz, gelinler dul
Akşam olur, hüzün çöker
Omuzlarım bir bir düşer
Sirkeci’den tren gider
Gözyaşımı döker gider
Sirkeci’den tren gider
Evim barkım viran gider
Bir dağ köyündeki Elif ’e verdiği sözü tutamamanın verdiği sahih mahcubiyet
Mavi dumanlı koyda devşirip Hoca Ahmet Yesevi ve Yunus Emre ruhuyla üflediği binlerce yıllık keder
Dede Korkut duruluğunda Türkçe söyleyiş
Dün ola, düğün ola
Düşte gördüğüm ola
Ya yaza, ya kışa
Ayrılanlar kavuşa
Dargınlar barışa
Sayrılar sağ ola
Bozkırlar bağ ola
Yaz gele, kış geçe
Kırk gün kırk gece
Bir ulu şenlik ola
Dirlik düzenlik ola
Zamana ve zamana olanın tahribine karşı güçlü bir direnç
“Sazdaki