Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор

Ali Akbaş Armağanı - Анонимный автор


Скачать книгу
alev bir gül attım su yandı

      Sunam derin uykusundan uyandı;

      Yavaş yavaş araladı perdeyi

      Gönlüm göle düşmüş yaban ördeği

      Giyip kuşanmaya erinmiş Göygöl

      İpekten tüllere bürünmüş Göygöl.

. .

      Gök mavi, göl mavi, her şey semâvi

      Arşa çıkar Ateşgâh’ın alevi

      Burası Kafdağı tezatlar evi

      Çıkar her adımda bir masal devi

      Dağlar deve olur bulut güvercin

      Bir gümüş sakallı keçi olur cin

      Yanılıp Göygöl’ü su sanmasınlar

      Bismillah demeden yıkanmasınlar

. .

      Bir Nevruz sabahı sökerken şafak

      Bir şehzâde gelip uyandıracak

      Nal sesleri duyacaksın derinden

      Öpecek usulca göy gözlerinden

      Açma duvağını sır verme ele

      Şu fırtına dinsin, yaz gelsin hele

      Uyu nâtevanım yaralım uyu

      Uyu bahtı kara maralım uyu

. .

      Mesnevî okuyup geçtim Gence’den

      İçime bir sızı düştü inceden

      Elvedâ bağlarda üzüm derenler

      Üzümü unutup hüzün derenler

      Elvedâ adını unutan şehir

      Elvedâ akmayı unutan nehir

      Ata yâdigârı Gence elvedâ

      Dalında kuruyan gonca elvedâ!” 17

      O; bir kuyumcu titizliğiyle işlediği ve sâde bir Türkçeyle kaleme aldığı şiirlerinde bizlere; insan rûhunu kanatlandıran sesler, Mâverâ’dan menzilli adresler, kârîlerini şark bahçelerinden Kaf Dağı’na götüp onlara tayy-i zaman ve tayy-i mekân yaşatan nefesler, çocukluğumuzdan akseden rengârenk kır çiçeklerinin kokusunu teneffüs ettiren râyihâlar duyurduğu gibi; çöle dönmüş ruhları suya kavuşturan gönül sultanlarından ve tarihî destanlardan levhâlar resmetmiş; samîmiyet dolu sımsıcak tebessümlere mesken olan mısrâlarıyla gönül tellerinizi titretmiş bir büyük sanatkârdır.

      O; bu toprakların sahip olduğu medenî ve tarihî müktesebâtı, Anadolu insanın gönlündeki duygu birikimini, inanç değerlerini, kültürel zenginliklerini, köye ve köy hayatına dâir her türlü folklorik özellikleri, siyâsî ve sosyal temaları, geçmişe ve çocukluk dönemine yönelik özlemlerini şiirlerinde çok çarpıcı dizelerle dile getirmiştir. O; “makarr-ı ulemâ” ve “makarr-ı şuâra” olan “Şiirin Başkenti”nde yetişmiş; kelâmı “laf” olmaktan çıkartıp “güzel söz”e dönüştürmüş, duygu ve düşüncelerimizi farklı bir idrâk ve ifâde gücüyle buluşturmuş, kelimelerle hayâl ülkesinin esrârengiz ufuklarını tasvir ederken söz ipliğine mânâ incileri dizmiş ve şiiri; hayâtın teri, hayâtı da şiirin sermâyesi olarak görmüş olan -kelimenin kâmil mânâsıyla- ‘Maraşlı bir güzel adam’dır.

      O; şiirlerinde doğup büyüdüğü toprakları, köyünü, Elbistan’ı, Ceyhan’ı, Şar Dağı’nı, Maraş’ı anlatmayı da ihmâl etmemiş ve “Bakıra Övgü” şiirinde güneşin Maraş ufuklarına doğuşunu çok edebî bir üslupla şöyle dile getirmiştir:

      “Daha gün doğmadan uyanır Maraş

      Uyanır da mor dağlara yaslanır

      Ela gözlü bir Selçuk şehzâdesi

      Bir kumru hu husu ve ezan sesi

      Ökkeş sabah sabah bakır dövüyor

      Bir bakır sinide güneş doğuyor

      Çekiş sesleriyle, alın teriyle

      Küçük dükkânlara rahmet yağıyor.18

      O; basit gibi görünen, fakat çok güçlü bir şiir nefesini gerektiren, billûr duruluğundaki yalın güzellikleri yakalayıp ifâde edebilen, kudemânın târifiyle “sehl-i mümtenî” denilen ve Yunus Emre’ de ifâdesi bulan bu iddialı yalınlığı ve yumuşaklığı günümüz şâirleri arasında en güzel kullananlardan birisi olup, içindeki hikemî sesin dip dalgalarını muazzam bir biçimde mısrâlaştıran, az ama öz yazan, zarif, nâif şiirlere imzâ atan; düşlerini, hayâllerini, ideâllerini dizelerine yansıtan, aralarına çok güzel mecazlar sıralayan, “Kendi gönül çocuğuna şiirler yazan ve yazdıran”19; “Kutlu Taş”, “Göygöl”, “Kazak Mezarlığı”, Ana Şehir”, “Öksüz Yurt” gibi pek çok şiiri “gönlümüze dar gelen” hudutların çok ötelerine ulaşan, sesi Türkiye’nin sınırlarını aşıp medeniyet kültürümüzün hükümrân olduğu üç kıtaya yayılan, Turan illerine dâir çok fazla şiir yazan ve “gavim gardaş”ın kanayan her yarasını şiir ile sarmaya çalışan ‘Türk Dünyası Şâiri’dir:

      “Kerkük bir öbek kar, çöl ortasında

      Ah anamız ağlar el ortasında

      Sağır mısın sağır mısın Ankara

      Öldük güpegündüz yol ortasında

. .

      Deryâda yüzen Kıbrıs

      Bağrı kan sızan Kıbrıs

      Hangimizin derdi çok

      Ben Kerkük’em sen Kıbrıs20

      “Tuna altın, Tuna gümüş

      Savaşırken yere düşmüş

      Bir hanın saat kordonu

      Gün vurur da öğle sonu

      Baştan ayağa kan akar21

      O; şiir pergelinin merkez ucunu Anadolu’ya koymuş, diğer tarafıyla da Türk Dünyası’nı ve gönül coğrafyamızı kucaklamış; Kırım’dan Kazan’a, Aral’dan Çanakkale’ye, Bağdat’tan Kudüs’e, Türkistan’dan Kerkük’e, Altaylardan Tuna’ya, Göygöl’den Bosna’ya, Hazar’dan Harput’a, Erzurum’dan Maraş’a, Söğüt’ten Elbistan’a kadar kelimeleri göklere uçurarak ses bayrağımızı dalgalandırdığı gibi; Azerbaycan Türkü Ahmed Cevat’tan Bahtiyar Vahapzâde’ye, Özbek Türk’ü Çolpan’dan Tatar Türklerinin millî şâiri Tukay’a, Kazak Türk’ü Kasım Amancolov’dan, Saha Türkü Oyunskiy’e , Şehriyâr’dan Cengiz Dağcı’ya, Necdet Koçak’tan Erol Güngör’e, Serdengeçti’ye kadar turkuaz nakışlı şiirler yazmış ve darası alınmış kelimelerle, cümlesine gönül dolusu selâm göndermiştir:

      “Hazar kıyısında bir gönül eri,

      Göklere uçurmuş kelimeleri

      Kimi


Скачать книгу

<p>17</p>

Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Göygöl, 40-45

<p>18</p>

Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Bakıra Övgü, 56

<p>19</p>

Dr. Mustafa Tatçı, Ali Akbaş’ın Şiir Dünyasında Çocuk

<p>20</p>

Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Kerkük Üstüne, 101

<p>21</p>

Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Tuna, 102