Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор
Akbaş’ın şiirleri, faklı dillere çevrilerek ve farklı Türk lehçelerine aktarılarak yurtdışında da yayımlanmıştır. Kuş Sofrası adlı şiir kitabı Mariya Leontiç tarafından Птичја Cофра [Ptičja Sofra] adıyla Makedonca’ya çevrilip yayımlanmıştır. İlk baskısı 2000 yılında Detska Radost Yayınevinde basılan kitabın genişletilmiş, iki dilli, Türkçe-Makedonca ikinci baskısı ise 2008 yılında Toper Yayınevi tarafından yapılmıştır. Kuş Sofrası 2008 yılında [Mir Aziz Azam aktarmasıyla] Özbekistan’da Özbek Türkçesiyle yayımlanmıştır. Seçilmiş Şiirleri, 2008 yılında [Ramiz Asker aktarmasıyla] Azerbaycan’da Azerbaycan Türkçesiyle kitap olarak yayımlanmış; 2016 yılında da [Tahir Kahhar aktarmasıyla] Özbekistan’da Özbek Türkçesiyle kitap olarak yayımlanmıştır. Bazı şiirleri pek çok Türk lehçesine aktarılmış, ayrıca Rusçaya çevrilerek yayımlanmıştır.
Son Söz Yerine
Ali Akbaş, bir sanatkâr bir şair olmanın dışında bir insan olarak da kendine has ve oldukça müşfik ve mütevazı tavrıyla tebarüz eden bir aksakaldır. 30 yıllık bir süre içinde yakınında bulunmuş olma şansına eriştiğim Ali Akbaş’ın sanatkâr yaratıcılığına doğrudan şahit olanlardan biri olarak oldukça kuru bir üslupla yazmaya çalıştığım bu tercüme-i hâl, elbette Ali Akbaş’ı mütemmim bir biçimde anlatmaya yetmeyecektir. Ben onun etrafındaki nice kardeşlerinden biri olarak kendisiyle aynı havayı teneffüs etmekten, ayrıca dört kitabının yayına hazırlanmasına dâhil olmuşluktan bahtiyarım. Kendisine sağlıklı, velut ve uzun bir ömür diliyor, Ali Akbaş Ağabey’i daha iyi tanımanın yolunun, yazdığı şiirlerde saklı olduğunu ifade etmek istiyorum.
ALİ AKBAŞ, ŞİİRİ VE BEN
Mariya LEONTİÇ
Her öğrencim kitabı eline alınca ona hayran oldu.
Bir öğrencim ise şiirleri akşamleyin kızına okurmuş.
Petar adlı yeğenim ise ilköğretimdeyken ben bilmeden
Kuş Sofrası’ndan birkaç şiir ezberlemişti
Dalay Lama’ya göre: “Memnun olma durumu mutluluğun anahtarıdır. Sağlık, varlık ve yoldaşlarla dostlar mutluluğun üç etkenidir.” Sağlık ve yoldaşlar (büyükbaba, büyükanne, baba, anne, eş, çocuklar, akrabalar) en çok kadere bağlı, varlık bizim emeğimize ve hayat görüşümüze, dostlar ise bizim seçeneğimize. Ben Türkiye’de olan dostlarla kendimi çok zengin hissediyorum. Türkiye dediğim zaman ilk önce Türkiye’de yaşayan dostlarım ve onların aileleri aklıma geliyor. Türkiye’de yaşayan dostlarım arasında şairimiz Ali Akbaş ve onun ailesidir. Her dostluk kendisi için ayrı bir masal olduğuna göre şairimiz Ali Akbaş’la da dostluğum ilginç bir masaldır. Şairimizi ilk önce eserleriyle, ondan sonra şahsen tanıdım. Bu sebeple bu güzel dostluk iki aşamada gelişti.
Şairimiz Ali Akbaş’ı Şiir Yoluyla Tanıma
Normal insanlar belki diğer insanları eser aracılığıyla tanımaya mecbur kalmıyorlar fakat biz, çeviriyle uğraşanlar çoğu kez böyle bir durumla karşılaşıyoruz. Türk şairlerinin çoğunu (Nâzım Hikmet, Cahit Külebi, Atilla İlhan, Sezai Karakoç vs.) şahsen tanımadan Makedoncaya çevirdim. Fakat çeviriye başlamadan önce onların şiirlerini defalarca okudum ve hayatları hakkında bilgi edinmeye özen gösterdim. Makedonya’da şairler hakkında sadece temel bilgi edinebildiğim için bu bana şairleri tanımam için yeterli olmuyordu. Böylece ister istemez şairleri şiir yoluyla tanımaya mecbur kalıyordum. Her şiir, şairin kişiliğini, hayat görüşünü, yaşadıklarını, duygularını, hayallerini ve estetik zevkini yansıtır. Şiirlerini çevirdiğim şairlerin hayatı hakkında sonradan yeterli bilgi edindiğimde çoğu kez hayalimde onları doğru “tanıdığımı” anladım. Gözleri görmeyen kişilerin diğer duygularını fazla geliştirmeye mecbur kaldığını biliyoruz. Biz, Türkiye’den ve Türk şairlerinden uzak yaşayan ve çalışan çevirmenler de şairleri tanımadan, görmeden, mısralar arasında okumayı ve hayallerimizi geliştirmeye mecbur kalıyoruz. Doğal olarak onlardan bazılarını tanıma fırsatımız olunca, gerçek şair hayalimizdeki şaire uyuyorsa sevinç büyüktür. Ali Akbaş’ı hem şiir yoluyla hem de onun dostu ve benim öğretmenim ve meslektaşım olan Hüseyin Özbay’ın sohbetlerinden tanıma fırsatım oldu. Bunu Ali Akbaşı’n Kuş Sofrası adlı Türkçe – Makedonca kitabının son sözünde de yazdım: “Eğer Hüseyin Özbay hocam, bir dost ve bir meslektaş olarak hayatıma girmeseydi herhâlde Ali Bey’i ve şiirlerini tanıma fırsatım olmayacaktı…”Hüseyin Özbay, Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Blaje Koneski Filoloji Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde çalışıyordu. Derslerinde Türk edebiyatından en güzel örneklerini seçerdi. Bir derste bizlere Ali Akbaş’ın Kuş Sofrası adlı şiir kitabından “Üç Gümüş Tüy” şiirini okudu. Kitaba da şiire de hayran oldum. Bu sebeple şiiri defterime yazdım ve şu kıtaları aylarca okudum:
Mevsim bahar
Hava lodos
Sular sarhoştu
Kıyıyı dövüyordu dalgalar
O gün iki kuş
Bir kumsalda buluştular
Bir martı
Bir kartal
Ak paktı martı
Köpükten yaratılmıştı
Kartal kapkaraydı
Kayalardan kopmuştu
Yalçın kayalardan
Şaşırıp kaldılar
Bir martı
Bir kartal
Maviydi kıyı
Kubbeler semaviydi
Martı güzel,
Kartal yabaniydi
Uçtular
Kubbeler – kemerler arasından
Bir martı
Bir kartal
Ama bir gurup vakti
Alev aldı sular
Kanatları tutuştu kuşların
Kartal dağlara kaçtı
Martı denize daldı
Kumsalda üç tüy kaldı
Üç gümüş tüy
Bu böyle bir masaldı
Bir martı
Bir kartal
(Üç Gümüş Tüy)
Birkaç ay sonra Hüseyin Bey Türkiye’ye gitti ve Ali Akbaş’tan bana Kuş Sofrası adlı şiir kitabını armağan olarak getirdi. Şair şahsen tanımadığı bir genç hanıma çok güzel bir armağan göndermişti. Bu kitabı defalarca okudum ve bir gün şiir çevirisine başladım. Şiirleri tam benim sevdiğim gibi lirikti. Her şiirinden ahenk, renk ve koku yayılıyordu. Aynı yılda, 1998’de, sıcak bir ağustos gününde Hüseyin Bey telefonla seslendi ve Ali Bey’in şiir çevirilerini getirmemi rica etti. O gece Ali Akbaş’la tanışacağımı biliyordum.
Şairimiz Ali Akbaş’ı Şahsen Tanıma
Ali Akbaş’ı şahsen tanıyana kadar onu şiirleriyle tanımalıydım. Onu şahsen