60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор
bir gerilim unsuru daha katar. Niftalı, görevi nedeniyle düştüğü çıkmazda bocalayıp durur. Görevinin gereğini yerine getirince köylülerle arası bozulmakta, yapmazsa üstü tarafından tembihlenmektedir. Görevi onu karakteriyle uyuşmayan davranışlara zorlamaktadır. Kahramanın karakterindeki bu özellikler geleneksel hayat tarzının izleridir. Olayların feodal, ataerkil yaşam tarzının hala geçerli olduğu bir zamanda gerçekleştiği dikkate alınırsa, hikâyedeki çatışmanın sebeplerinin daha derin olduğu görülür. Bu bakımdan hikâyede görülen çatışmanın aslında insanların bir yaşam tarzından başka bir yaşam tarzına geçmek zorunda bırakılmasından kaynaklandığı söylenebilir.
Niftalı’nın düşmanlarından biri hikâye boyunca yer yer kendisiyle ilgili kısa bilgiler verilen Kerem’dir. Yukarıda bahsedildiği gibi olayın yaşandığı gün korkuları üzerine düşünen Niftalı’nın, Kerem’den pek çekinmediği anlaşılır: “Kimden korkacaktı ki? Kerem bu saatte kuşkusuz Dilican’da olurdu. Yazın bu sıcağında buralarda olamazdı. Zaten olsa da korkusu yoktu. Hiçbir zaman silahsız bir adama kurşun atmazdı” (Şıhlı, 2007, s. 16). Kerem uzakta olabileceği gibi silahsız birine kurşun atmayacak kadar mert biridir. Bu nedenle sıcak bir günün ortasında yorgun muhtarın atını serbest bırakıp kendisi de biraz dinlenmek isterken Kerem’le ilgili gönlü rahattır.
Yönlendirici kahraman olarak değerlendirilebilecek Kerem, gerçek hayattan alınmış bir karakterdir. Hikâyenin başında ismi Kerem olarak geçen karakterin ilerleyen sayfalarda ünlü Kaçak Kerem olduğunu öğreniriz. Fakat hikâyede Kaçak Harekâtı’nın öncüsü gibi değil, mertliği temsil eden biri olarak görülür. Kerem’in isminin karşısında sadece bir kere “Kaçak” tanımının verilmesi, karakter olarak geniş işlenmemesi hikâyedeki konumuyla ilgilidir.
Kaçak Kerem, XIX yy. ikinci yarısında yaygınlaşan Kaçak Harekâtı’nın en önemli isimlerinden biridir. Kaçakçılık 19. yüzyılda halkın çıkarlarını koruyan mücadele biçimi olarak ortaya çıkar. Çarlık Rusyasının köylülerin haklarını elinden alması Kafkaslar’da itirazlara sebep olur ve bu itirazlar Kaçak Harekâtı’na dönüşür. Almaz Yürdsever (2015), Gürcü gazeteci G.Gviniashvili’nin, “Kafkasya’da kaçakçılığın oluşum sebepleri üzerinde durduğu ‘İveria’ adlı makalesinde, kaçakçılığın ‘esarete, istismara karşı, adalet uğrunda önemli bir mücadele şekli’ olarak” değerlendirdiğini belirtir. Kaçakçılık harekâtı Çarlık Rusyası basını tarafından sürekli ve uzun süre takip ediliyordu. Takip edilen isimlerden biri Kaçak Kerem’di. Kaçak Kerem’in mücadelesi –insan hakları ve kişisel özgürlüğü önemsemesi, sadece basına yansımakla kalmayıp, yaşadığı günlerden itibaren Azerbaycan edebiyatı ile birlikte, Gürcü ve Rus edebiyatlarına da konu olur, şahsiyeti ve mücadelesiyle halk kahramanı tipi olarak işlenir. Rus edebiyatında özellikle, M. Qorki’nin Kaçak Kerem’le ilgili olumlu düşünceleri dikkat çeker.
Niftalı’nın diğer düşmanı Mürşid, kimliğiyle ilgili köyde kimsenin bir şey bilmediği, nereden geldiği, soyu-sopu belli olmayan biridir. Mürşid karşı güç olarak görülür; yanlış bir yaşama biçimine sahiptir, namertliği temsil eder. Hikâye, Mürşid’in öne çıkan bu yönüne göre adlandırılmıştır. Yardıma muhtaçken yazık görünümlü, eli güçlenince geçmişi ve ona yardım edenleri unutan, ailesi ve çocuklarını düşünmeyen, bu gibi değerlerden uzak bir karakterdir.
Köyde hasadın bitmesini bekleyen Niftalı, köye dışarıdan geldiği için “Garip Mürşid” olarak adlandırılan Mürşid yüzünden sadece otlakta dinlenmekten değil, köyde yalnız kalmaktan da çekinir. Köy ahalisi çoktan yaylaya çıkmıştır, böyle bir durumda köyde yalnız kalmak doğru değildir. Hikâyenin bu yerinde geriye dönüş yöntemiyle Mürşid’in köye gelişi anlatılır. Kara bir kış günü Niftalıların evlerine kadar gelip kendini kaçkın, kimsesiz gibi takdim eden Mürşid, onu karşılayan Niftalı ve babasından yardım ister. Niftalı ve babası şaşkın halde ne karar vereceklerini bilemezler, hatta Niftalı’nın babası yabancı adama ilk bakıştan güvenmez:
“Gürültüyü duyunca dışarı çıkıp köpekleri susturmuş, bahçe kapısında duran delikanlıya kim olduğunu sormuşlardı. Kürkünü omzuna atarak oğluyla birlikte bahçe kapısına gelen Niftalı’nın babası, yolunu şaşırıp gelmiş olan bu Allah’ın kuluna dikkatle bakmış ve onun, buraların insanlarına benzemediğini anlamıştı. Son zamanlarda böylelerine sıkça rastlanıyordu. Ya düşmanı öldürdükten sonra kaçıp buralara gelirler, ya da bir lokma ekmek için çöllere düşerlerdi. Adam, delikanlıyı tepeden tırnağa dikkatle süzdükten sonra, “Hayır, adam öldürüp kaçan birine benzemiyor bu.” diye geçirmişti içinden. “Belki de başka bir sorunu var.” diye düşünmüştü. Aslına bakılırsa, delikanlının çukurlaşmış gözleri adamın hiç hoşuna gitmemişti.(…)
Doğru mu söylüyordu, bunu Allah bilirdi; belge yok, tanık yok! Garip bir adamdı. İşte o günden sonra, köyleler ona “Garip Mürşid,” dediler…” (Şıhlı, 2007, s. 17-18).
Pek emin olmasalar da kendine acındıran Mürşid’e sahip çıkar, yardım ederler. Mürşid, önce hayvanların bakımını üstlenir, sonra ekinle ilgilenir. Niftalı’ya dost-kardeş olur. Babasını kaybettikten sonra Niftalı, ona toprak verir, orada küçük dahi olsa ev yapmasına yardımcı olur. Hayvanlardan pay ayırır, bir at hediye eder. Akrabalarından bir kızla evlendirip ev-aile sahibi yapar. Garip Mürşid yaman bir adam çıkar. Eline para geçince Tiflis, Gence’ye gidip gelir. Yaşam koşullarını iyileştirir. Daha refah bir hayata kavuşunca geçmişini, dostluklarını ve sorumluluklarını unutur, ailesine iyi davranmaz: “Niftalı, Mürşid’in karısını üzdüğünü duydu: haftalarca eve gelmiyor, kentte keyif çatıyor, çocuklarıyla ilgilenmiyordu” (Şıhlı, 2007, s. 18). Mürşid’in ailesiyle ilgilenmediğini duyan Niftalı bu duruma dayanamaz haber gönderip onu yanına çağırır. Ama Mürşid gelmez. Bir gün yolda karşılaşırlar, onunla konuşup akıl vermek ister fakat Mürşid buna ters tepki verir. İş ağız dalaşından kavgaya dönüşür. Sonunda özür dileyen Mürşid, Niftalı’nın elinden kurtulunca bir gün bunun intikamını alacağını söyleyerek kaçar: “Ey Muhtar, bunu senin yanına bırakırsam ben de adam değilim!” der (Şıhlı, 2007, s. 19). Bu olaydan sonra Mürşid ailesini de köyü de terk eder.
Hikâyenin bu yerinde Niftalı’nın sıcağa daha fazla dayanamayıp arka doğru gittiğini öğreniyoruz. Suyla kendisini serinletmek isterken gelen atlıları görmez, seslerini duymaz. Bir anda sırtında hissettiği acıdan vurulduğunu anlar. Dönüp bakınca atlılardan birinin diğerine kızarak sövdüğünü duyar: “Namert köpoğlu!” (Şıhlı, 2007, s. 20). Bundan başka bir şey de işitmez.
Yukarıda bahsedildiği gibi hikâyenin başkahramanının portresiyle ölüm anında, başı, aralarında husumet olan, eski dostu Kerem’in dizinin üstendeyken karşılaşırız: “Niftalı oldukça değişmişti. Gerdanı biraz sarkmış, yüzü kararmış, kalın bıyığı seyrelmiş, şakakları ağarmıştı. Gözlerinin çevresinde hafif kırışıklıklar oluşmuştu” (Şıhlı, 2007, s. 21). Bu cümlelerden Kerem’le Niftalı’nın uzun süredir karşılaşmadığını öğreniriz, zaten karşılaşsalar biri diğerini vurmuş olmalıdır. Şimdi Kerem, yaşı ilerlemiş ve vurulmuş olan Niftalı’ya yardım edemediği için üzülür. Bu sırada Niftalı yanındakinin kim olduğunu anlar ve Kerem’i görünce öyle sevinir ki, sanki düşmanı değil sevdiği bir insandır. Burada eskiden Niftalı ile Kerem’in çocukluk arkadaşları olduğu özetlenir. Hayat şartları onları birbirinden ayrı düşürmüş, koparmış hatta düşman etmiştir:
“Şimdi birbirlerinin yüzüne hasret kalmışlardı. Silahlıydılar. O, Kerem’e, Kerem de ona yaklaşamıyordu. Kerem tüfeğini alıp dağlara