60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор
birkaçı kendisini dalgaların içine attı ve Kızbike’nin cesedini Hazar’ın coşkun sularından çıkardılar. Ülkenin yaşlı kadınları, kız ve gelinleri gelerek, örtüsü yüzünden açılmış, saçları dağılmış, ateşler kızı Kızbike’ye gelinlik kıyafetini giydirdiler. Defin için hazırlandılar.
“Əziziyəm qız qala,
Tikdiribən qız qala.
Namərd oğullar ölə,
Vətən üçün qız qala.”4
diyerek onu okşadılar.
Kızılkaya: “Ben bilirdim. Aşkın gücünü ben bilirdim. Ama ülkenin namuslu kızı, alınmaz kule gibi sağlam çıktı. Yazık ona.” diye hayıflana hayıflana başını salladı.
Kızbike’yi diktirdiği kulenin avlusuna defnettiler. Kulenin adını da “Kız Kulesi” koydular. O zamandan beri her yıl bahar geldiğinde genç kızlar, sabahın alacakaranlığında Kız Kulesi’ne gelip ateşler kızı Kızbike’yi hatırlıyor, güneşin doğuşunu burada karşılıyor ve ondan mutluluk diliyorlar.
Folkloru Edebiyatla Buluşturan Bir Kadın Ruhu: Azize Caferzâde’nin “Kızbike-Kız Kulesi” Hikâyesine Dâir
Atıf AKGÜN
“Əziziyəm qız qala, Tikdiribən qız qala. Namərd oğullar ölə, Vətən üçün qız qala.”
Edebiyata bütüncül olan bir yaklaşımla baktığımızda çağdaş ve şifahi edebî türlerin en temelde “anlatı” olmak itibariyle üst yapıda birleştiklerini görürüz. Söz gelimi herhangi bir efsane ya da destandaki tahkiye, modern hikâyenin ya da romanın bünyesindeki ‘tahkiye’den kısmî farklılıklarına rağmen müşterek bir edebî araçtır. Aynı şekilde “zaman”, “mekân”, “şahıs” vb. birçok kurgu unsurunun edebiyat zemininde birçok farklı anlatı türünde yer aldığını görmek de mümkündür. ‘Anlatı’ kavramının özündeki düşüncenin, tahkiyeye dayalı edebî türlerin temelde bir yazar anlatıcı ve okuyucudan oluşmak gibi bir ortaklık üzerine şekillendiğini söylemek mümkündür. Aynı zamanda bu anlatıların ayrılmaz parçası ‘kurmaca’ da ister şifahi ister çağdaş ürünlerde olsun müşterek bir edebî unsurdur ve söz konusu kurmaca anlatılar bir bakıma gerçek dünyanın kurgusal birer temsilini sunan kurmaca dünyalardır (Dervişcemaloğlu, 2004, s. 116, 56-60).
Şifahi Halk Edebiyatı türleri de birer anlatı olarak tıpkı çağdaş edebiyat türlerinde olduğu gibi bünyelerinde belli bir kurgusallığı barındırır. Gücünü gelenekten ve tarihsellikten alan bu tür şifahi anlatıların cazibesi çağdaş edebî eserleri de çoğu zaman etkisi altına almış; bazı çağdaş edebiyat üreticileri bu zengin malzemeden folklorik birikimleri dâhilinde istifade etmişlerdir.
Destanlar, masallar, halk hikâyeleri ve efsaneler gibi belirli bir olay örgüsünü bünyesinde taşıyan türler başta olmak üzere, halkbilimin sembolik ya da metaforik değeri olan herhangi bir unsuru dahi çağdaş edebî üretimlerde bazen konu, bazen de bir motif olarak yer almış hatta metinlerarasılığın imkânı ile çağdaş türler dâhilinde kendisine geniş bir temsil alanı bulabilmiştir. Bu bağlamda “Kızbike-Kız Kulesi”, Azize Caferzâde’nin folklor ile edebiyatı buluşturan bir hikâyesi olarak karşımıza çıkar. Adların kökeniyle ilgilenen bilim dalı Onomastik’in yer adlarını kapsayan alt alanı Toponimi kuşkusuz “Kız Kulesi” hakkında oldukça zengin veriler sunar ancak zengin folklorik birikimden istifade ile “Kız Kulesi” üzerine halk arasında yaşatılan çok sayıda anlatının da aynı alana önemli veriler sunduğunu söylemek mümkündür. Özellikle “efsaneler” ve onun bir alt türü olan “yer adları ile ilgili efsaneler”in, bir yer adının kökeni üzerine şekillenen ve bir yerin adına dair şifahi üretimi yansıtan edebî türler olmaları bu bakımdan önemlidir. Azize Caferzâde’nin incelediğimiz hikâyesi özü itibariyle “yer adları ile ilgili bir efsane” üzerine inşa edilmiş bir mahiyete sahiptir ve Azerbaycan’ın en tanınmış simge mekânlarından Kız Kulesi’ni ele alır. Kız Kulesi hakkında derlenen birçok farklı efsane bulunmaktadır. Kız Kulesi’nin meydana getirilmesine sebep olan olaylar dâhilinde yaratılan bu efsanelerin ortak özellikleri arasında bulunan “kız” figürü söz konusu efsanelerde genellikle âşık, hükümdar kızı ya da bir yönetici olarak yer almıştır. İncelememize konu olan hikâye ise; efsane türünden önemli ölçüde istifade edilmiş olsa da modern zamanlarda ve çağdaş edebiyat temsilcisi bir yazar tarafından kaleme alınmış olması ile farklı bir yere sahiptir.
Azerbaycan Edebiyatında geleneksel anlatı ile modern edebî türü başarıyla birleştirmiş ve bu doğrultuda eserler vermiş temsilcilerden yakın dönemlerde belki de en önemli isim Azize Caferzâde’dir. Azize Caferzâde 29 Aralık 1921 tarihinde Bakü’de doğmuştur. Âdeta birer folklor hazinesi olan annesi Büyükhanım ve anneannesi Rübabe Sultan’ın, Azerbaycan sözlü ve yazılı edebiyatına hâkim kimseler olarak Caferzâde’nin edebî zevkinin oluşmasında önemli tesirleri olmuştur. Yazarın annesi Büyükhanım Caferzâde ile birlikte şiir ve sanatla ilgilenen, iyi eğitim almış babası Memmedbağır’ın da yazarın edebî zevkinin oluşmasında tesiri olduğu bilinmektedir (Şamil, 2020). Özellikle anneannesi Rübabe Sultan, sahip olduğu folklor hazinesini yazara aktararak yazarın folklor ürünlerine ilgi duymasında önemli rol üstlenmiştir.
1930 yılında okula başlayan Azize Caferzâde, ilk eğitimini Bakü’deki 38 numaralı okulda aldıktan sonra iki yıl Tiyatro Meslek Yüksekokulu’nda, sonra iki yıllık Muallimler Enstitüsü’nde okumuştur. II. Dünya Savaşı devam ederken, 1942-1945 yılları arasında zor şartlarda Azerbaycan’ın Aksu ilinin Çaparlı köyünde öğretmenlik yapmış olan Caferzâde, başarısı ve çalışkanlığı ile takdir edilerek okul müdürü vazifesine getirilmiştir. Azize Cafzerzade, Bakü Devlet Üniversitesi’nin (O zamanki adıyla Azerbaycan Devlet Üniversitesi) Filoloji Fakültesini kazanarak burada Bahtiyar Vahabzade, Gülhüseyin Hüseynoğlu, Feride Elyarbeyli, Rehim Nağıyev gibi sonradan meşhur olacak birçok şahsiyetle birlikte eğitim almıştır. 1947 yılında üniversiteyi bitirdiğinde araştırma görevlisi olarak üniversiteye alınması arzu edilmişse de bu mümkün olmamıştır. 1957-1974 yılları arasında Azerbaycan Bilimler Akademisi Elyazmaları Enstitüsü’nde Baş İlmi İşçi ve Şube Müdürü vazifelerinde çalışan Azize Caferzâde, 1950 yılında “XIX. Asırda Azerbaycan Edebiyatında Maarifçi Ziyalı Suretleri” adlı çalışması ile doktora; 1970 yılında ise “XIX. Asır Azerbaycan Poeziyasında (Şiirinde) Halk Şiiri Üslubu” konulu doçentlik tezini savunmuştur.1974 yılından itibaren profesör payesi alan yazar, son nefesine kadar ilmî ve edebî faaliyetine devam etmiş, 4 Eylül 2003 tarihinde vefat etmiştir (Bayram, 2013, s. 21-25).
Azize Caferzâde’nin oldukça faal çalışma hayatında akademisyen kimliği ağır basar. Uzun yıllar Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi Azerbaycan Edebiyatı Tarihi ve Folklor Bölümünde dersler veren Caferzâde’nin hocalığından çok daha öne çıkan yönü ise önceleri hikâyeleri daha sonrasında ise tarihî ve biyografik romanları ile belirginleşen “yazar” tarafıdır. “Natevan Hakkında Hikâyeler”, “Âlemde Sesim Var Benim”, “Vatana Dön”, “Yâd et Beni”, “Bakü-1501”, “Celaliyye”,
4
Mâni şöyledir: Aziziyem kız kule, Yapılmıştır kız kule, Namert oğullar ölsün, Vatan için kız kalsın.
5
Dergide yayımlanan hikâye yeniden gözden geçirilmiş, bazı düzeltmeler yapılmıştır.