60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор
Ateşgâhın ortasında inşa edilen bu mabette Ayaz ve Kızbike son kez karşılaşırlar ama Kızbike Ayaz’ı kendi ülkesinde ifşâ ederek ölümüne sebep olmak istemez. Ayaz daha da güçlenerek bu kez kuleyi fethetmek üzere yeniden saldırır. Kızbike ise aşkıyla vatanı arasında iyice sıkışmıştır. Son saldırıda Ayaz’ı öldürmeye mecbur kalır ancak;“Ben sensiz yaşayamayacağım. Ama vatanıma ihanet eden sen de olsan, kalbim de olsa onu kesip atarım, gözlerim olsa onları oyup çıkarırım. Bu sensin, sevdiğim, sensin!” (Caferzade, 2020, s. 47) sözleriyle kendi canına da kıyacağını söyler. Ayaz’ın ölümü sonrasında düşman askerleri Kızbike’yi takip ederek kuleye kadar kovalar. Kızbike dövüşe dövüşe kulenin üstüne çıkar ve düşman askeri tarafından öldürülmektense kuleden aşağı atlayarak kendi canına kıyar. Bu esnada Kızılkaya ve askerler de Ayaz’ın ordusunu püskürtmüştür. Ülke kurtulur ancak Kızbike’nin aslında kim olduğu ve canına neden kıydığı da ölümüyle birlikte anlaşılır. Bunun üzerine ülkenin yaşlı kadınları, kız ve gelinleri gelerek, örtüsü yüzünden açılmış, saçları dağılmış, ateşler kızı Kızbike’ye gelinlik kıyafetini giydirerek defin için hazırlarlar. O esnada söylenen bayatı ile hikâye sona erdirilir:
“Əziziyəm qız qala,
Tikdiribən qız qala.
Namərd oğullar ölə,
Vətən üçün qız qala” 6
Hikâyede anlatım hakim bakış açılı üçüncü tekil (O) anlatıcı dilinden gerçekleştirilir. Anlatıcı, anlattığı olayların dışında durduğu ve gören durumunda olduğu için bu anlatıcı tipi ilâhî/tanrısal bir bakış açısına sahiptir; yeri geldiğinde kahramanların duygularını ya da ileride olabilecek olayları belirtmekten de geri durmaz. Anlatım üçüncü tekil şahıs ağzıyla ve yazarın dili kullanılarak gerçekleştirildiği için hikâyedeki anlatıcıya “yazar-anlatıcı” da demek mümkündür.
Kızbike-Kız Kulesi hikâyesinde gördüğümüz bu anlatıcı tipi anlatma esasına dayalı sözlü türlerin anlatıcılarına büyük oranda benzer ve köken itibariyle de ilâhî bakış açısı, destandan romana geçmiş bir unsurdur. Şifahi anlatmalarda dinleyicilerin karşısına somut bir varlık olarak çıkan bu anlatıcı tipi yerini Kızbike hikâyesinde Azize Caferzâde’nin manevi şahsına bırakır. Bir bakıma Caferzâde hikâyede gölge bir anlatıcıdır ve şahs-ı manevisi ile okurun karşısında kendisini var eder. Bu anlatıcı “Anlatıldığına göre eski zamanlarda bu yerlerde zalim bir hükümdar yaşardı” diyerek söze başlar; “Kızbike’nin gönlü bin yerden yaralanmıştı. Ayrılık Kızbike’yi kavururdu” sözleriyle kahramanın ruhundan haber verir; “Ülkemizin büyükleri ‘düşmandan dost olmaz’ demişler” sözleriyle okuyucusuna öğütler ve hulâsa “ülkenin namuslu kızı, alınmaz kule gibi sağlam çıktı” diyerek kendi fikriyatını izhar etmekten de geri durmaz; samimi ve içten bir masal anası gibi kendisini okura sevdirir (Caferzade, 2020, s. 45, 47). Hikâyede kullanılan dil yalın, açık, anlaşılır bir konuşma Türkçesidir. Yer yer bir şifahi edebiyat anlatıcısından izler taşıyan anlatım zarif ve işlek bir tarzda gerçekleştirilmiş ve bu itibarla da hikâyede belirgin bir akıcılık yakalanmıştır.
Hikâyede konu, düşmanına âşık olan bir kadının sevdiği kişi ile vatanı arasında tercih yapmak zorunda kalarak sevdiği adamı öldürmesidir. Tek kelime ile söylenecek olursa konu hüsranla neticelenen bir“aşk”tır. Hikâyede ana olaylar da yaygın bir kalıp olan ve ölümle neticelenen bu aşk macerası üzerine şekillenir. Kızbike’nin “aşk”ı öylesine büyüktür ki sevgilisi Ayaz babasını öldürmüş olsa dahi ona kıyamaz. Ancak neticede vatan sevgisi üstün gelir: “Ben sensiz yaşayamayacağım. Ama vatanıma ihanet eden sen de olsan, kalbim de olsa onu kesip atarım, gözlerim olsa onları oyup çıkarırım. Bu sensin, sevdiğim, sensin!” (Caferzade, 2020, s. 47) .
Hikâyedeki olay örgüsünü şekillendiren ana hareket de iki kahraman arasındaki sevgiden kaynaklanır. Ancak hikâyeyi konu noktasında sıra dışı kılan yönü bu klasik konunun da üzerine çıkan ileti ya da mesajdır. Bütün olay örgüsü bir aşk konusu etrafında şekillenmiş olsa da hikâyenin temel iletisi/mesajı bu aşkın da üzerinde olan vatan sevgisidir. Bu bağlamda “aşk” konusu âdeta vatan sevgisinin sezdirilmesi amacına hizmet eden bir araca dönüşür. Vatan ve millet sevgisinin aşk’tan da üstün tutulması hususu okuyucuya başarıyla temsil edilir; millî kimliğin bütün kara sevdaların da üstünde olduğu gösterilir. Aksakal Kızılkaya, Kızbike ile Ayaz’ın çocukluklarından itibaren bu aşka şahittir ve Kızbike’nin yaşadığı ikilemin farkında olan yegâne hikâye kahramanı aksakal bu gerçeği kendi diliyle şöyle ifade eder: “Ben bilirdim. Aşkın gücünü ben bilirdim. Ama ülkenin namuslu kızı, alınmaz kule gibi sağlam çıktı. Yazık ona” (Caferzade, 2020, s. 47).
Birbirlerini seven âşıklardan biri, söz konusu vatanı ve milleti olunca zorlu bir tercih durumunda kalır. Kızbike’nin sevdiğini bu uğurda öldürmesi, yaşadığı derin ikilem ve neticede canına kıyması modern yaklaşımla ele alındığında bu hikâyenin izleğini vermektedir. Takip edilen bu izlek aksakal Kızılkaya ve Kızbike’nin iç konuşmalarında doğrudan okuyucuyla paylaşılır. Kızılkaya bu büyük aşkın yaşadığı çıkmazı fark eden ilk kişidir: “Kızılkaya düşünüyordu. ‘Ben biliyorum, bu sensin ey ülkenin yenilmez güzeli. Bu sensin! Yoksa hiç bir cengâver Ayaz’a aman vermezdi. Kalbin ne kötü yaralanmış kızım, ne kötü yaralanmış?’” (Caferzade, 2020, s. 46).
Geleneksel bir anlatı türü üzerine kurulu olan hikâyedeki zaman unsuru da şifahi türlerdeki genel havayı yansıtır; nesnel zaman anlatının genel üslubuna uygun olarak belirsiz bir zamandır. Masalsı bir söyleyiş ile başlangıç zamanı, “Eski zamanlarda…”ifadesiyle dile getirilir ve olayların gerçekleşmesini kapsayan zamana dair de herhangi bir veri bulunmaz. “Masalda zaman çabuk geçer. Onlar büyüyerek okul çağına geldiler.” (Caferzade, 2020, s. 45) ifadesi, hikâyedeki zamana dair muğlâk unsurlardan biridir. Geleneksel anlatı türlerinden bolca izler taşıyan hikâyede bu tarz bir kullanımın bir diğer örneği “Adını ben verdim, ömrünü, kemalini, yüz güzelliğini ateş versin!” (Caferzade, 2020, s. 46) kalıp ifadesidir. Zira Dede Korkut’tan da bildiğimiz bu ifade yazarın hikâyenin zamanını İslâm etkisinden uzak, Ateşgedeliğin hâkim olduğu bir döneme tarihlemek istediğini göstermektedir.
Hikâye kısa olmasına rağmen şahıs varlığı bakımından zengindir. Merkezî kişi Kızbike ile yardımcı kişi Ayaz yanında diğer kişiler arasında öne çıkan kahramanlar ülkenin aksakalı Kızılkaya, ölen hanın oğlu Kuzey, aklı ve cesareti ile ün kazanmış “Kuşlu Han” adlı hükümdardır. Zalim bir hükümdar, komşu ülkelerin hükümdarları, ülkenin yaşlı kadınları, aksakalları ve adlı sanlı yiğitleri, mimarlar, cengâverler gibi diğer kişiler ise hikâyenin dekoratif mahiyete sahip şahıs kadrosunu temsil eder. Kişilerin ruhsal ve fiziksel durumlarına yönelik sunum anlatıcının sınırlı sayıdaki cümlesinde mevcuttur. Geleneksel bir anlatı tarzında kaleme alınan hikâyede diyalog da oldukça azdır. Hikâyedeki şahıs kadrosu iyiler ve kötüler olacak tarzda keskin bir çizgi ile ayrılır. Hikâyenin merkezinde bir aşk da olsa âşıklar Kızbike ve Ayaz dahi bu iyi ve kötü taraflardan birine dâhildir. Aşkına ve vatanına samimiyetle bağlı Kızbike’nin olumlu kişilik özellikleri karşısında Ayaz; savaş meydanında gösterdiği namertlik ile babasının olumsuz özelliklerini taşıdığını gösterir. Kızbike’nin babasını öldürmek bir yana, aşkına kavuşabilmek için ülkeye saldırmayı tercih etmesi de Ayaz’daki olumsuz kişilik özelliklerini
6
Mâni şöyledir: “Aziziyem kız kule, yapılmıştır kız kala, namert oğullar ölsün, vatan için kız kalsın.”