60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор

60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор


Скачать книгу
olağan bir haldir. Niftalı ve hikâyede yer alan diğer kişiler geleneksel hayat tarzının getirdiği değerlere sahip insanlardır. Bu nedenle de başkahraman, ölüm anında hayatı terk ettiği üzerine değil, kimin tarafından nasıl vurulması üzerine düşünür. Son kez etrafa göz gezdirerek Kerem’den bir istekte bulunur. Hikâyenin etkileyici sahnesi diyalog şeklinde gerçekleşir:

      “-Kerem, son bir dileğim var…

      –Silahını çıkar, beni alnımdan vur!

      –Neler söylüyorsun?

      –Bırak, muhtar Niftalı’yı kaçak Kerem öldürmüş desinler… Erkeği erkek öldürür!..” (Şıhlı, 2007, s. 23).

      Namert kurşunuyla ölmek istemeyen Niftalı, Kerem’den onu kendi silahıyla vurmasını ister. Kerem buna ne kadar çok üzülse de eski dostunun dediğini yapar. Hikâye Kerem’in tetiği çekmesi sahnesiyle biter.

      Şahıs kadrosu içinde yer alan Muhtarın babası ve Kaçak Kerem’in atlı grubu dekoratif unsur olarak ele alınacak kişilerdir.

      Hikâyede olaylar ismi verilmeyen bir köyün çevresinde cereyan eder. Kaçak Kerem’in Gazax rayonu Gırag Kesemen köyünden olduğundan yola çıkarak olayların bu köy çevresinde gerçekleştiği söylenebilir. Hikâyede köyün çevresindeki bazı yer isimleriyle birlikte yakın ve uzak çevreye ait isimlere yer verilir: Tiflis, Gence, İrevan, İran, Kür, Aras, Karayazı ormanı, Dilcan deresi, Ceylançöl. Yer yer köyün çevresindeki tahıl tarlaları ve s. ile ilgili tasvirler yapılır:

      “Gözünü ufuklara dek uzatıp giden tahıl tarlalarına dikti. Hafif bir esinti vardı. Sıcaktan kavrulup sertleşmiş sümbüller hışırdıyordu. Otları çoktan sararıp solmuş dereli tepeli bu boz düzlüğün ortasında, kavak ağaçlarının birbirine değen yapraklarının hışırtısı da duyuluyordu” (Şıhlı, 2007, s. 15-16).

      Mekân gibi zaman unsuru da hikâyede arka plandadır. Yazar, hikâyenin geçtiği dönemle ilgili herhangi bir bilgi vermez, nesnel zamanı belirtmez. Kaçak Harekâtı’ndan ve Kaçak Kerem isminden yola çıkarak olayların XIX yy. ikinci yarısından sonra gerçekleştiğini tespit etmek mümkündür. Neredeyse, en fazla bir saat sürecek olay geriye dönüş ve özetleme teknikleriyle genişletilir. Havanın sıcaklığı durumundan mevsimin yaz olduğu anlaşılır.

      Yazar, hikâyede yalın ve sade bir dil, akıcı bir üslup kullanır. Olayların köyde geçmesine rağmen yerel söyleme pek yer verilmez. Yer yer anlatımın dilini güçlendiren diyaloglara yer verilir. Anlatımda özellikle geriye dönüş ve özetleme yöntemlerinden faydalanılır.

Sonuç

      Eskiden günümüze, toplumumuz insani değerlere çok önem vermiş, vefa, dürüstlük, kahramanlık, mertlik v.s. gibi hasletler önem arz etmiştir. Hatta namert dosttan, mert düşman daha üstün görülmüştür. Bu, edebiyatımıza da konu olmuş, mertlik gibi olumlu davranışlar her şekilde yüceltilirken, namertlik gibi hasletler yerilmiştir. İsmail Şıhlı’nın “Namert Kurşunu” hikâyesi mertlik ve namertlik çatışması üzerine kurulmuş, hikâyede düşman olunca bile mert olunması gerektiği mesajı verilmek istenmiştir.

      Hikâyede geniş olmasa da başkahramanın görevi ve köy ahalisi arasında kalarak iç âleminde yaşadığı sıkıntıya da değinilir. Başkahramanın iç çatışması hikâyede derinine irdelenmez, sonuçlarının yaşattığı olay üzerinden değerlere sahip olunması üzerine yoğunlaşılır. Daha çok olay ve olay aracılığıyla aktarılacak mesaja odaklanıldığı için zaman ve mekân gibi unsurlara dikkat edilmez, olayın gerçekleştiği, karakterlerin yaşadığı köyün ismi verilmediği gibi, nesnel zamandan da bahsedilmez. İster hikâyenin başkahramanı, isterse de gerçek hayatta var olan halk kahramanın prototipinin yer almasına rağmen şahıs kadrosunun fiziksel portreleri ve ruh tahlilleri yapılmaz. Tezli bir hikâye olmasına rağmen, yazar, kişilerini kendisi yargılamaz, realist bir tavırla nesnel, tarafsız bir düzlemde sunmaya çalışarak, bunu okuyucuya bırakır.

KAYNAKÇA

      Almaz Yurdsever. (2015, 20 Şubat). Halk Gehremanı Kaçaq Kerem Hakkında Deyerli Menbe. Erişim tarihi: 28 Kasım 2019 https://525.az/site/?name=xeber&news_id=32590#gsc.tab=0

      İsmayılov Y. (1999). İsmayıl Şıhlı. Hayatı, Muhiti, Sanatı. Bakı: Ayna.

      Şıhlı İ. (2007). Namert Kurşunu. Y. Bayer, (Haz.), Hazar Kıyısında Yerle Gök (ss. 14-24). İstanbul: Telos.

      AZİZE CEFERZADE

      Azize Caferzâde 29 Aralık 1921 tarihinde Bakü’de doğmuştur. 1930 yılında okula başlayan Azize Caferzâde, ilk eğitimini Bakü’deki 38 numaralı okulda aldıktan sonra iki yıl Tiyatro Meslek Yüksekokulu’nda, sonra iki yıllık Muallimler Enstitüsü’nde okumuştur. II. Dünya Savaşı devam ederken, 1942-1945 yılları arasında zor şartlarda Azerbaycan’ın Aksu ilinin Çaparlı köyünde öğretmenlik yapmış olan Caferzâde, başarısı ve çalışkanlığı ile takdir edilerek okul müdürü vazifesine getirilmiştir. Azize Cafzerzade, Bakü Devlet Üniversitesi’nin (O zamanki adıyla Azerbaycan Devlet Üniversitesi) Filoloji Fakültesini kazanarak burada Bahtiyar Vahabzade, Gülhüseyin Hüseynoğlu, Feride Elyarbeyli, Rehim Nağıyev gibi sonradan meşhur olacak birçok şahsiyetle birlikte eğitim almıştır. 1947 yılında üniversiteyi bitirdiğinde araştırma görevlisi olarak üniversiteye alınması arzu edilmişse de bu mümkün olmamıştır. 1957-1974 yılları arasında Azerbaycan Bilimler Akademisi Elyazmaları Enstitüsü’nde Baş İlmi İşçi ve Şube Müdürü vazifelerinde çalışan Azize Cafer-zâde, 1950 yılında “XIX. Asırda Azerbaycan Edebiyatında Maarifçi Ziyalı Suretleri” adlı çalışması ile doktora; 1970 yılında ise “XIX. Asır Azerbaycan Poeziyasında (Şiirinde) Halk Şiiri Üslubu” konulu doçentlik tezini savunmuştur.1974 yılından itibaren profesör payesi almıştır. 4 Eylül 2003 tarihinde vefat etmiştir.

      KIZBİKE-KIZ KULESİ

      Anlatıldığına göre eski zamanlarda bu yerlerde zalim bir hükümdar yaşardı. Günlerden bir gün ecel kapısına dayandı ve hükümdar öldü. Ülkenin yaşlı kadınları, aksakalları ve adlı sanlı yiğitleri bir yere toplandılar: “Onun oğlundan bize hükümdar olmaz. Ne bir işte adını öne çıkartabildiğini, ne kılıç tutan elinin bir vuruşunu gördük, aklının da şahiti olmadık” dediler.

      Toplanan adamlar aynı sözü söyleyerek fikir birliğine vardı. Aklı ile ad kazanmış “Kuşlu” adlı bir genci kendilerine han seçtiler. Ölen hanın oğlu Kuzey’e de kıymadılar. Ona şöyle dediler:

      –Kuşlu Han’ın yanında kal. Ya onun yiğitliğini örnek alırsın ya da aklından istifade edersin. Yiğit olursan komutanımız, olgunluk sahibi olursan vezirimiz olursun.

      Aylar, yıllar geçti. Kuzey, kinini kalbinin derinliklerinde gizledi. Hiç kimseye bir şey söylemedi ama onun gözü Kuşlu Han’ı çekemiyordu.

      Kısa süre sonra Kuşlu Han’ın kızı oldu. Ülkenin aksakalı Kızılkaya onun adını Kızbike koydu. “Adını ben verdim, ömrünü, kemalini, yüz güzelliğini ateş versin!” dedi. Bu günlerde Kuzey’in de bir oğlu oldu. Ayazlı, soğuk bir kış gününde doğduğu için adını Ayaz koydular.

      Çocuklar sanki her gün değil, her saat büyüyorlardı. Masalda zaman çabuk geçer. Onlar büyüyerek okul çağına geldiler. Kızılkaya’nın yanında derse başladılar. Gençlik çağına geldiklerinde ise her ikisine de ünlü serdarlar tarafından talimler verildi. Artık onların günleri, ülkenin diğer gençleri gibi avda ve eğitimlerde geçiyordu. Onlar sefere çıkıyor, avlanıyorlardı. Her ikisinin de kalbi çocukluk yıllarından beri birbiri için çarpıyordu.

      Günlerden bir gün Kuşlu Han hastalandı. Onun hastalığından istifade eden Kuzey’in eski kini


Скачать книгу