İki Şehrin Hikâyesi. Чарльз Диккенс
ölümden kurtuluşunu kutluyorlardı.
Daha parlak bir ışık altında, aydın yüzü ve dik duruşuyla Doktor Manette’le, Paris’teki tavan arasında yaşayan ayakkabıcı arasında bir bağ kurmak imkânsızdı. Bir bakan bir daha bakıyordu ancak hiçbir bakış onun mezardan geliyormuş gibi çıkan sesindeki kederi ve ara sıra sebepsizce dalıp gitmesini açıklayamıyordu. Dışarıdan bakanlar onun yıllar boyu süren ıstırabının ruhunun derinliklerinden sürekli –tıpkı davada olduğu gibi– yüzeye çıktığını düşünüyorlardı. Ancak bu onun doğasında vardı ve üzerine bir hüzün çöktüğünde onun hikâyesini bilmeyenler, beş yüz kilometre uzakta olmasına rağmen bir yaz güneşinde Bastille Hapishanesi’nin gölgesinin adamın üzerine düştüğünü sanarak buna anlam veremezlerdi.
Sadece kızı, onun üzerindeki kara bulutları dağıtabilecek sevimliliğe sahipti. O, adamı acılarının ötesindeki geçmişe ve ıstırabının ötesindeki geleceğe bağlayan altın bir bağdı. Sesinin melodisi, yüzünün ışıltısı ve elinin dokunuşu neredeyse daima adamın üzerinde güçlü bir ilaç gibi etkiye sahipti. Bunu tam olarak her zaman yapamıyordu; çünkü kimi zaman gücünün yetmediği bazı şeyleri anımsatıyordu ona. Fakat böyle anlar çok nadir ve önemsizdi; ayrıca bunları aşabileceğine inancı vardı.
Bay Darnay, kızın elini coşkuyla ve minnettarlıkla öptü ve samimiyetle teşekkür etmek üzere Bay Stryver’a döndü. Bay Stryver otuzunu henüz aşmıştı ama bundan yirmi yaş daha büyük gösteriyordu. İri yarı, gür sesli, kanlı canlı, açık sözlü ve kibarlığı elden bırakmayan bir adamdı. Arkadaşlıklara ve sohbetlere hem manevi hem de fiziksel olarak kolayca girebilen bir yapısı vardı ki, bu onun hayatta yükselmesini kolaylaştırmıştı.
Hâlen peruğunu ve cübbesini çıkarmamıştı. Müvekkilinin yanına yaklaşabilmek için zavallı Bay Lorry’yi neredeyse ezip geçmişti. “Size itibarınızı iade edebildiğim için çok mutluyum Bay Darnay. Bu utanç verici bir davaydı, son derece utanç verici. Ayrıca böyle bir sonuç alınması da pek muhtemel değildi.”
“Size hayatım boyunca minnettar kalacağım.” dedi müvekkili elini tutarak.
“Sizin için elimden gelenin en iyisini yaptım Bay Darnay; inanıyorum ki bunu herkes de yapabilirdi.”
Birinin “Bunu sadece siz başarabilirdiniz.” demesi mecburi hâle gelmişti. Belki de konuşmaya yeniden dahil olabilmek için bu görevi Bay Lorry üstlendi.
“Öyle mi düşünüyorsunuz?” dedi Bay Stryver. “Pekâlâ, bütün gün buradaydınız, biliyor olmalısınız. Hem siz de bir iş adamısınız, öyle değil mi?”
Bay Lorry, az önce bir omuz darbesiyle onu grubun dışına itip şimdi de yeniden aralarına dahil eden avukata “Tıpkı Doktor Manette’ten bu konuşmaya burada bir son verip evlerimize gitmemizi söylemesini rica edeceğimi bildiğim gibi.” dedi. “Bayan Lucie iyi görünmüyor, Bay Darnay berbat bir gün geçirdi ve bizler de çok yorulduk.”
“Kendi adınıza konuşun Bay Lorry.” dedi Stryver, “Hâlâ gece yapmam gereken bir iş var. Lütfen kendi adınıza konuşun.”
“Kendi adıma konuşuyorum,” diye cevapladı Bay Lorry, “ve Bay Darnay adına ve Bayan Lucie adına ve… Bayan Lucie, hepimiz adına konuşabilir miyim?” Bu yerinde soruyu kıza yöneltirken babasına da kısa bir bakış atmıştı.
Adamın yüzü yine donmuş, gözleri tuhaf bir bakışla Bay Darnay’a kilitlenmişti. Dalan gözlerinin derinliklerinde hoşnutsuzluktan kaynaklanan bir kızgınlık, güvensizlik ve hatta korku vardı. Yüzündeki bu garip ifadeyle tüm düşünceleri uçup gitmişti.
“Baba.” dedi Lucie usulca elini adamın elinin üzerine koyarak.
Adam yavaşça başındaki bulutları dağıtıp kızına döndü.
“Babacığım, eve gidelim mi?”
Derin bir nefes alıp cevap verdi: “Gidelim.”
Suçsuz bulunan mahkûmun arkadaşları, kendisi bu gece serbest bırakılamayacağını söylediği için dağılmışlardı. Koridorlardaki ışıkların tamamı neredeyse söndürülmüştü; demir kapılar büyük bir gıcırtı ve sarsıntıyla kapatılmıştı. Kasvetli mekân ertesi sabaha dek terk edilmişti. Yarın, idam sehpaları, boyunduruklar, kırbaçlama direkleri ve dağlama demirlerinin yeni talihlilerini ilgiyle izlemek üzere yine insanlarla dolacaktı burası.
Babası ve Bay Darnay’in yanında yürüyen Lucie Manette, açık havaya çıktı. Babasıyla birlikte, çağırılan kiralık arabaya bindi.
Bay Stryver onları koridorda bırakarak soyunma odasına gitmişti. Gruba katılmayan ve hatta onlarla tek kelime etmeyen ancak en karanlık yerinde duvara dayanmış duran bir adam herkesten sonra dışarı çıkıp arabanın gözden kayboluşunu seyretti. Daha sonra kaldırımdaki Bay Lorry ve Bay Darnay’in yanına gitti.
“Evet Bay Lorry! İş adamlarının Bay Darnay ile konuşmasının artık bir sakıncası yok değil mi?”
Hiç kimse bugün davanın seyrindeki katkısından dolayı Bay Carton’a teşekkür etmemişti; hatta kimse bundan haberdar değildi. Cübbesini çıkarmış olmasına karşın görünüşünde hiçbir iyileşme olmamıştı.
“Vicdanla iş meseleleri karşı karşıya gelince iş adamlarının zihninde ne türlü çatışmalar yaşandığını bilseniz şaşardınız Bay Darnay.”
Bay Lorry, kızarıp samimi bir şekilde, “Bunu daha önce de söylemiştiniz efendim. Biz iş adamları şirketimiz için çalışırız, patronlarımız için değil. Şirketi kendimizden daha fazla düşünmeliyiz.” dedi.
“Biliyorum, biliyorum.” diye pervasızca atıldı Bay Carton. “Sinirlenmeyin Bay Lorry, diğerleri kadar iyi olduğunuzdan eminim; hatta daha iyi olduğunuzu söyleyebilirim.”
“Ve gerçekten efendim,” diye devam etti karşısındakine kulak vermeden, “bu konuyla neden ilgilendiğinizi bilmiyorum. Sizden yaşça büyük olmama karşın beni bağışlayın ama bunun sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum.”
“İş mi? Çok yaşayın emi! Benim işim gücüm yok.”
“Olmaması sizin açınızdan üzücü efendim.”
“Ben de öyle düşünüyorum.”
“Eğer bir işiniz olsaydı,” diye devam etti Bay Lorry, “belki de onunla meşgul olurdunuz.”
“Alemsiniz doğrusu! Hayır, olmamalıydım.” dedi Bay Carton.
“Pekâlâ beyefendi!” dedi senini yükselterek Bay Lorry; adamın kayıtsızlığı onu iyice çileden çıkarmıştı. “İş gerçekten çok iyi bir şeydir ve çok da saygıdeğerdir. Ve beyefendi, iş, beraberinde kısıtlamalar, suskunluklar ve engeller getiriyorsa da, asil genç beyefendi Bay Darnay bunları hoş görmesini bilecektir. Bay Darnay, iyi geceler. Tanrı sizi korusun efendim! Umarım kurtuluşunuzla bağışlanan hayatınız size refah ve mutluluk getirir… Hey arabacı!”
Avukata olduğu gibi biraz da kendisine kızan Bay Lorry arabaya binerek Tellson’a doğru yola çıktı. Porto şarabı kokan ama pek de sarhoş durmayan Carton adamın arkasından gülerek Bay Darnay’ye döndü.
“Sizinle beni bir araya getiren garip bir şans. Bu sokak taşları üzerinde benzerinizle yalnız kalmak sizin için garip olmalı.”
“Hâlâ bu dünyada olduğumu ancak fark ediyorum.” diye cevapladı Charles Darnay.
“Buna şaşırmadım; öbür tarafa giden yolun kıyısından döneli pek fazla olmadı. Sesiniz güçsüz geliyor.”
“Güçsüz olduğumu düşünmeye başlıyorum.”
“O zaman