Grimm Masalları. Братья Гримм
evine koşmuş. Babası, Parmak Çocuk’u görünce o kadar sevinmiş ki tavukların hepsini kendi isteğiyle Bay Tilki’ye vermiş.
“Ben de sana para getirdim.” diyen Parmak Çocuk, babasına haydutlardan aldığı sikkeyi vermiş ve: “Neden bütün tavukları tilkiye verdin?” diye sormuş. Babası da: “Ah sersem oğlum, kümeste bir sürü tavuğum olacağına bir tanecik oğlum olsun yeter.” diye cevap vermiş.
Genç Dev
Evvel zaman içinde bir köylü ile boyu parmak kadar olan, hiç büyümeyen bir oğlu varmış. Bu Parmak Çocuk yıllar boyunca bir kıl kadar bile uzamamış. Bir keresinde babası çifte sürmeye giderken oğlu da: “Baba, ben de seninle geleceğim.” demiş.
Babası da: “Benimle mi geleceksin? Hayır, olmaz; senin dışarıda işin yok, üstelik yollarda kaybolabilirsin!” demiş. Bunun üzerine Parmak Çocuk ağlamaya başlayınca babası dayanamamış, onu cebine koyarak yanında götürmüş. Adam tarlaya gittiğinde oğlunu tekrar cebinden çıkararak onu taze kesilmiş bir karığın üstüne bırakmış.
O sırada uzaktan kocaman bir dev görünmüş. Babası da uslu dursun diye, oğlunu korkutmak amacıyla: “Şu dev canavarı görüyor musun? İşte o, seni almaya geliyor.” demiş.
Ancak dev, büyük adımlarıyla bir çırpıda yanlarına yaklaşmış. Küçük Parmak Adam’ı dikkatlice iki parmağıyla kaldırmış, incelemiş ve tek kelime etmeden onu alıp gitmiş. Babası öylece kalakalmış, tek bir kelime edememiş ancak yaşadığı sürece bir daha oğlunu göremeyeceğini düşünmüş.
Dev; Parmak Çocuk’u eve götürmüş, beslemiş ve her nasılsa devlerin yanında yaşayan Parmak Çocuk, büyüyüp uzamış ve çok güçlenmiş.
İki yıl geçtikten sonra dev, genç oğlanı ormana götürmüş; amacı onun gücünü sınamakmış.
Dev, ona: “Kendine bir dal kopart.” demiş. Oğlan o kadar kuvvetliymiş ki koca, genç bir ağacı olduğu gibi yerinden söküvermiş. Ancak tatmin olmayan dev: “Bundan daha iyisini yapmalısın.” diyerek onu eve geri götürmüş ve iki yıl daha beslemiş.
Dev, oğlanı ormana tekrar getirdiğinde oğlanın gücü daha da artmış bir hâldeymiş; bu sefer yaşlı bir ağacı tamamen yerinden sökmeyi başarmış. Ancak deve bu da yetmemiş ve oğlanı alıp iki yıl daha besledikten sonra yine ormana getirmiş.
Bu sefer: “Şimdi benim için uygun bir dal kopart.” demiş. Oğlan en heybetli meşe ağacını tuttuğu gibi kopartmış ki ağaç ellerinde ikiye yarılmış. Üstelik bu, onun için çocuk oyuncağıymış.
Dev bu sefer: “Şimdi oldu, artık mükemmelsin.” demiş ve onu ilk bulduğu tarlaya geri götürmüş.
Oğlanın babası orada hâlâ saban sürüyormuş. Genç dev, ona doğru giderek: “Babam, genç oğlunun ne kadar da harika bir adam olduğunu görüyor mu?” diye sormuş.
Babası irkilerek: “Hayır, sen benim oğlum değilsin; seni istemiyorum, beni rahatsız etme!” demiş.
Bunun üzerine oğlan: “Ben gerçekten senin oğlunum; bırak işlerini ben yapayım. En az senin kadar iyi saban sürebilirim, hatta daha iyisini yaparım.” demiş.
Adam da: “Hayır, hayır; sen benim oğlum değilsin ve saban da süremezsin, git buradan!” demiş.
Ancak adam, iri gençten korktuğu için sabanı bırakıp geriye çekilmiş ve kenarda durmuş.
Genç adam sabanı tutmuş ve tek eliyle ittirmiş ancak öyle güçlü ittirmiş ki saban, toprağın altına saplanmış. Bunu görmeye dayanamayan çiftçi ona: “Eğer saban sürmeye meraklıysan böyle sert ittiremezsin, sonra kötü olur.” demiş.
Genç dev, atları çözmüş ve sabanı kendisi sürmeye başlamış. Babasına dönüp: “Sen eve git baba ve anneme bolca yemek yapmasını söyle, ben de bu sırada bütün tarlayı süreyim.” demiş.
Çiftçi eve gitmiş ve karısına yemek hazırlamasını söylemiş, oğlan da on dönümlük tarlayı tek başına sabanla sürmüş. Sonra kendisini tapana bağlamış ve iki tapanı tek seferde kullanarak bütün araziyi tapanlamış yani atılan tohumların üzerini örtmüş.
Tarlada işi bitince ormana girmiş. İki tane meşe ağacını yerinden koparıp omuzlarına almış. Bir tapanı ve atlardan birini ağacın bir ucuna, diğerlerini de diğer ucuna yerleştirip sanki iki çıkınlı bir bohçaymış gibi taşıyarak ailesinin evine götürmüş.
Bahçeye girdiğinde annesi onu tanımamış ve kocasına: “Kim bu korkunç adam?” diye sormuş.
Çiftçi de: “O, bizim oğlumuz.” diye cevaplamış.
Kadın: “Hayır! Bu bizim oğlumuz olamaz! Bizim oğlumuz bu kadar uzun değildi, minicik bir şeydi.” demiş. Sonra oğlana dönüp: “Git buradan, seni istemiyoruz!” diye bağırmış.
Genç; sessiz kalmış, atları yere indirmiş, onlara yulaf ve saman vermiş. İşi bitince de salona gidip bir koltuğa oturmuş ve: “Anne, şimdi bir şeyler yemeliyim, yemek ne zaman hazır olur?” diye seslenmiş.
Kadın: “Hazır bile.” diyerek kendisine ve kocasına iki hafta yetecek kadar çok, iki koca tabak dolusu yemeği getirip oğlanın önüne koymuş.
Oğlan, bütün yemeği tek başına yedikten sonra daha yiyebileceği bir şeyler olup olmadığını sormuş. Kadın da: “Hayır, bütün yemeğimiz buydu.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine oğlan: “Ama daha ancak tadına bakabildim, doymadım ki.” demiş.
Kadın, ona karşı gelmeye cesaret edemediğinden ateşe koca bir kazan dolusu yemek koymuş ve hazır olunca da getirmiş.
Oğlan: “Sonunda biraz kırıntı geldi.” diyerek ne var ne yoksa yemiş ama bu yine onun iştahını dindirmeye yetmemiş.
Bunun üzerine babasına dönüp: “Baba, görüyorum ki burada yeterince yemek bulamayacağım eğer bana dizlerimde kıramayacağım kadar sağlam bir demir çubuk getirirsen buradan giderim.” demiş.
Çiftçi sevinmiş; atlarını, arabasını hazırlamış ve demirciden ancak iki atın taşıyabileceği kadar geniş ve kalın bir demir çubuk alıp gelmiş. Genç adam çubuğu bacaklarının üzerine koyup çat diye kırıvermiş. Demir çubuğu sanki bir kızılcık sopasıymış gibi ortadan ikiye ayırmış ve fırlatmış. Babası bu sefer arabaya dört at bağlamış ve ancak dört atın sürükleyebileceği kadar kalın, uzun bir çubuk bulup getirmiş. Ancak oğlan bunu da dizlerinde kırıp fırlatmış ve demiş ki:
“Babacığım, bunların hiçbiri işe yaramadı. Daha fazla at koşmalı ve daha da sert bir çubuk getirmelisin.”
Babası bu sefer arabaya sekiz at koşmuş, sekiz atın ancak taşıyabileceği ağırlık ve kalınlıkta demir bir çubuk bulmuş. Oğlan, demir çubuğu eline alınca tepesinden bir parça kopartmış ve: “Baba, görüyorum ki benim istediğim gibi bir çubuk bulamayacaksın; daha fazla sizinle kalamayacağım.” diyerek oradan ayrılmış.
Oğlan, bir demircinin çırağı olmaya karar vermiş. Kimseye iyilik yapmayan, bencil, açgözlü bir demircinin yaşadığı köye varmış. Genç, demircinin yanına gitmiş ve çırak isteyip istemediğini sormuş. Demirci: “Evet.” demiş. Ardından, oğlana bakıp: “Bu, becerikli ve güçlü bir çocuğa benziyor; benim işime yarayabilir.” diye düşünmüş.
Demirci: “Ne kadar maaş istiyorsun?” diye sormuş.
Genç dev: “Hiç para istemiyorum. Sadece her on beş günde bir diğer hizmetkârlar paralarını alırken ben para almak yerine sana iki sert yumruk atacağım, sen de buna dayanacaksın.” demiş.
Demirci bu teklifi fazla