Grimm Masalları. Братья Гримм
olup olmadığını sormuş. Kâhya: “Evet, sen benim işime yarayabilirsin; güçlü ve becerikli bir delikanlıya benziyorsun, yılda ne kadar para istersin?” demiş.
Oğlan yine para istemediğini ancak her yıl ona, katlanması gereken üç yumruk atacağını söylemiş.
Kâhya da cimri bir adam olduğundan bu durumdan memnun olmuş. Ertesi sabah bütün uşaklar ormana gideceklermiş. Başhizmetkâr dışında herkes çoktan uyanmış. İçlerinden biri ona seslenerek: “Kalk artık, uyanma vakti! Biz ormana gidiyoruz, sen de bizimle gelmelisin.” demiş.
Genç dev, oldukça kaba ve somurtkan bir biçimde: “Off, siz gidin; ben zaten sizden önce varmış olurum.” diye cevap vermiş.
Diğer uşaklar, bunun üzerine kâhyaya gidip başhizmetkârın hâlâ yatakta olduğunu ve onlarla ormana gelmediğini söylemişler. Kâhya da onlara, gidip başhizmetkârı tekrar uyandırmalarını ve atları da dizginlemelerini söylemiş. Ancak başhizmetkâr daha önce de dediği gibi: “Siz gidin, ben zaten sizden önce yetişmiş olurum.” demiş ve iki saat daha yatakta kalmış.
Genç dev sonunda nihayet uyanmış. Hemen gidip kilerden yetmiş kilo bezelye almış ve kendisine onlardan bir çorba yapıp tek başına içmiş. Sonra da gidip atları dizginlemiş ve ormana sürmüş.
Ormana giderken yolda, karşısına geçmesi gereken bir hendek çıkmış. Önce atları üzerine sürmüş, sonra da yaklaşınca durmuş; başka hiçbir at geçemesin diye arabanın arkasına ağaç ve çalı çırpı yığarak büyük bir barikat kurmuş. Genç dev ormana girerken diğerleri de yüklü at arabaları ile ormandan çıkıyorlarmış. Onlara dönüp: “Devam edin, ben nasıl olsa eve sizden önce varırım.” demiş.
Ormanın çok derinlerine girmeden bir çırpıda en büyük ağaçları söküp yüklenmiş ve onları arabasına atıp geri dönmüş. Barikata geldiğinde diğerlerinin, geçemedikleri için engelin önünde öylece dikilmekte olduklarını görmüş ve: “Görmüyor musunuz eğer benimle birlikte hareket etmiş olsaydınız hem eve daha çabuk varmış hem de iki saat daha fazla uyumuş olacaktınız.” demiş.
Dev, yola devam etmek istemiş ama atlar geçemeyince atları alıp at arabasının üstüne koymuş; arabayı eline alıp diğer tarafa geçirmiş; üstelik, bunu öyle kolaylıkla yapmış ki görenler arabanın hafif tüy ağırlığında olduğunu sanırmış. İşi bittiğinde diğerlerine dönüp: “Gördünüz mü, sizden çok daha hızlıyım.” dedikten sonra yoluna devam etmiş. Diğerleri de oldukları yerde kalmışlar.
Bahçeye geldiğinde eline bir ağaç almış ve kâhyaya göstererek: “Bu ağaç işini fazlasıyla görür, değil mi?” demiş. Kâhya da eşine dönerek: “Bu çok iyi bir hizmetkâr, çok uyusa bile yine de diğerlerinden önce eve varıyor.” demiş.
Genç dev bu şekilde kâhyaya bir yıl boyunca hizmet etmiş. Yıl sonu geldiğinde diğer uşaklar maaşlarını alırlarken oğlan da kendi emeğinin karşılığını alma sırasının geldiğini söylemiş. Ancak kâhya, yiyeceği yumruklardan korktuğu için ona ısrarla vazgeçmesi için rica etmiş; hatta kendisinin kâhya yardımcısı onun da kâhya olmasını bile teklif etmiş.
Genç: “Hayır, kâhya olmayacağım; ben başhizmetkârım ve öyle kalacağım. Ancak anlaştığımız şartları da yerine getireceğim.” demiş.
Kâhya, ona ne isterse vermeye hazırmış ancak ne dediyse işe yaramamış; başhizmetkâr her şeye, “Hayır!” diyormuş.
Kâhya ne yapacağını bilememiş ve bir kaçış yolu bulabilmek için on beş günlük bir süre istemiş. Başhizmetkâr da bu süreye razı gelmiş.
Kâhya bütün çalışanlarını konuyu düşünmeleri ve ona fikir vermeleri için bir araya toplamış. Çalışanlar uzun süre düşünüp taşınmışlar; en sonunda başhizmetkâr olduğu sürece kâhyanın hayatının tehlikede olduğunu, kâhyanın devi değirmene gönderip orayı temizlemesini söylemesini ve o aşağıdayken de değirmen taşlarından birini aşağıya yuvarlayıp kafasına düşürerek onu öldürmesini önermişler. Böylece genç devden kurtulacaklarını düşünüyorlarmış.
Bu öneri kâhyanın hoşuna gitmiş, başhizmetkâr da değirmene inmeyi kolayca kabul etmiş. Dev aşağıda dururken en büyük değirmen taşını yuvarlayıp kafasına atmışlar. Bu şekilde devin kafasını kırdıklarını sanırlarken o, aşağıdan bağırmış: “O tavukları değirmenin önünden çekin, toprağı eşeleyip gözüme tanecikler kaçırıyorlar, sonra göremiyorum.”
Bunu duyan kâhya da: “Kışt, kışştt!” diye bağırarak tavukları kovalıyor gibi yapmış.
Başhizmetkâr işini bitirdiğinde yukarı tırmanmış ve boynuna geçmiş olan değirmen taşını göstererek: “Bakın, ne kadar da güzel bir kravatım oldu.” demiş. Başhizmetkâr yine ödülünü almak istemiş ama kâhya ondan bir on beş gün daha rica etmiş.
Çalışanlar yine bir araya toplanmışlar ve kâhyaya; başhizmetkârı gece vakti, o zamana kadar giden kimsenin geri dönemediği lanetli değirmene, mısır öğütmeye göndermesini söylemişler. Bu öneri kâhyanın hoşuna gitmiş, hemen o akşam başhizmetkârı çağırmış ve lanetli değirmene dört yüz kilo mısır götürüp gece boyunca öğütmesini söylemiş.
Başhizmetkâr tavan arasına gidip yetmiş kilo mısırı sağ cebine, yetmiş kilosunu sol cebine, yüz elli kilosunu cüzdanına, otuz beş kilosunu sırtına ve son otuz beş kilosunu da göğsüne alıp yüklü bir şekilde lanetli değirmene gitmiş.
Değirmenci, değirmenden ayrılmadan önce genç deve; mısırları gündüz öğütmesini, geceye kalmamasını, değirmenin lanetli olduğunu ve şimdiye kadar mısır öğütmeye gece vakti giden herkesin sabaha içeride ölü bulunduğunu söylemiş. Genç dev: “Ben hallederim, sen git yat.” diyerek değirmene girmiş ve mısırları yaymış.
Saat on bir gibi değirmencinin odasına gitmiş ve koltuğa oturmuş. Orada otururken aniden kapı açılmış ve içeriye büyükçe bir masa girmiş; masanın üzerinde de içecekler, etler ve birbirinden güzel yemekler varmış. Ancak her şey kendi kendine geliyormuş, onları taşıyan kimse yokmuş. Ardından sandalyeler kendi kendilerine yukarı çıkmış ama yine ortada kimse yokmuş.
Sonra genç dev; çatal ve bıçakları tutan, tabaklara yemekleri koyan parmaklar görmüş ama yine bunun dışında başka hiçbir şey görememiş. Aç olduğundan kendisi de masaya oturmuş, diğer yemek yiyenlerle beraber o da yemeye başlamış.
Yeterince yedikten sonra, sofradaki diğer tabaklar da neredeyse boşaldığında, masadaki bütün mumlar aniden söndürülmüş ve her yer kapkaranlık olmuş. Derken dev, kulağında tokat gibi bir şey hissetmiş ve: “Eğer bir daha olursa karşılığında ben de vururum!” diye bağırmış. Kulağına ikinci tokadı da yiyince o da karşılık vermiş. Ve bu, böyle bütün gece devam etmiş. Genç dev her tokadın karşılığını vermiş ve hiç ıskalamamış.
Gün ağarınca her şey sona ermiş. Değirmenci uyandığında genç adamın hâlâ hayatta olup olmadığını merak ediyormuş. Delikanlı onu görünce: “Doyasıya karnımı doyurdum, kulağıma birkaç tokat yedim ama karşılığında ben de vurdum.” diye olanları anlatmış.
Değirmenci sevinerek artık değirmenin lanetten kurtulduğunu söylemiş ve karşılığında ödül olarak ona çok para vermek istemiş.
Ama dev: “Ben para istemem, bende çok var.” diyerek çıkınını aldığı gibi eve gitmiş ve kâhyaya kendisine söylenen her şeyi yaptığını, artık anlaştıkları gibi emeklerinin karşılığını alma zamanının geldiğini söylemiş.
Kâhya bunu duyunca ciddi şekilde