Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс

Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс


Скачать книгу
Ayaklarının olanca gücüyle koşuyordu. Geri dönmek isteğine kapılmamak için, arkasına bir kere olsun bakmadı.

      Bu esrarengiz kimse, hızını hiç eksiltmeden, soluk almak için bir an olsun duralamadan, bir sürü sokaktan, dar yollardan hızla geçti. En sonunda, dört köşe büyük bir avluya varınca, koşmaktan vazgeçip yürümeye koyuldu. Penceresinden ışık sızan küçük bir evin kapısı önünde durdu, sürgüsünü kaldırıp içeri girdi.

      Bir kadın hızla kapıdan yana dönerek:

      – Tanrım bizi korusun, kim o? diye bağırdı. Ha, sen misin, Kit?

      – Evet, anne, benim.

      – Aman, ne kadar yorgun görünüyorsun, oğlum!

      Kit:

      – Yaşlı bay bu gece dışarı çıkmadı, onun için kız da hiç pencerenin önüne gelmedi, dedi.

      Geçti ateşin karşısına oturdu. Pek tasalı, mutsuz görünüyordu.

      Kit’in bu şekilde oturduğu oda son derece sefildi ama, huzur dolu havası, temizliği, derli topluluğu sayesinde tam bir yuva havasını taşıyordu; yoksa, pek berbat bir yer olabilirdi. Gerçekten de temizlik, düzenlilik bir dereceye kadar söz sahibi olabiliyor. İçerideki Hollanda tarzı saatten de anlaşılacağı gibi gecenin çok geç bir saatiydi ama, zavallı kadıncağız hâlâ bir ütü masasının başında harıl harıl çalışmaktaydı. Küçük bir çocuk ocağın yanı başındaki beşikte uyuyordu; bir başkası da, iki, üç yaşlarında, başında sımsıkı bir takke, vücuduna göre pek küçük görünen gecelik giymiş, bir çamaşır sepetinin içinde dimdik oturuyor, sepetin kenarından iri yuvarlak gözlerini fal taşı gibi açmış, sanki bir daha uyumamaya kesin karar vermiş gibi bakmıyordu. Zaten uyumak istemediği için yatağından alınmış, akrabalarına, arkadaşlarına bir neşe kaynağı olmuştu. Garip görünüşlü bir aileydi bu: Kit, annesi, çocuklar birbirlerine tıpatıp benziyorlardı.

      Çoğumuzun sık sık yaptığı gibi Kit de hani neredeyse huysuzlaşacak gibiydi ama, önce derin derin uyuyan en küçük çocuğa, sonra çamaşır sepetindeki kardeşine, ondan sonra da sabahtan beri hiç yakınmadan iş gören annesine baktı, neşeli durmanın daha güzel, daha iyi bir şey olacağını düşündü. Onun için de, ayağıyla beşiği salladı; çamaşır sepetindeki yaramaza dilini çıkardı; çocuk da bunu görünce hemen neşelendi. Kit ayrıca gevezelik etmeye, hoş görünmeye de iyice karar vermişti. Kocaman çakısını çıkarıp annesinin ona saatlerce önce hazırlamış olduğu ekmekle etten kocaman bir parça kesti.

      – Ah anneciğim, dedi. Sen ne eşsizsin! Biliyorum, senin gibisi pek bulunmaz.

      Bn. Nubbles:

      – Benden çok daha iyi bir sürü anne vardır sanırım, Kit, dedi. Kilisedeki papazın dediklerine bakılırsa böyleleri varmış, olmalıymış da.

      Kit, nefretle:

      – O bunu pek iyi bilir ya! dedi. Bakalım o da senin gibi tek başına kalsın, senin kadar çok çalışsın, yine senin gibi neşesini sürdürebilsin de o zaman ben kendisine dünyanın kaç bucak olduğunu sorar, söylediğine de kılı kılına inanırım!

      Bn. Nubbles, konuyu değiştirerek:

      – Şey, dedi. Senin biran orada, pencerenin kenarında duruyor, Kit, dedi.

      Oğlu şarap tasını alarak:

      – Gördüm, anne, dedi. Senin sevgine, anne! İstersen papazın da sağlığına olsun! Ona karşı bir kin beslemiyorum, benim bir alıp veremediğim yok onunla.

      Bn. Nubbles:

      – Demin o beyin bu gece dışarı çıkmadığını mı söylemiştin? diye sordu.

      Kit:

      – Evet, dedi. Talihsizlik, işte!

      – Buna talih eseri desen daha doğru olur, çünkü Nelly yalnız kalmamış oluyor.

      Kit:

      – Aha, bunu unuttum! dedi. Talihsizlik dedim, çünkü saat sekizden beri gözlediğim hâlde onun gölgesini bile göremedim.

      Annesi işini bırakıp çevresine bakınarak:

      – Kız bunları bilse, acaba ne der? diye bağırdı. Her gece kendisi –zavallı yavrucak– yapayalnız pencerenin önünde otururken sen onun başına bir dert gelmesi korkusuyla sokak ortasında bekliyorsun, kendisinin evinde güven içinde olduğuna inanmadan bekleme yerinden kıpırdamıyorsun, evine gelmiyorsun… Bunları bilse demek istiyorum.

      Kit, kaba yüzü kızarır gibi olarak:

      – Onun ne diyeceğini bırak şimdi! dedi. Çünkü o bunu hiçbir zaman öğrenemeyecek, onun için de bir şey demeyecek elbette!

      Bn. Nubbles, birkaç dakika sessiz sessiz ütüsüne devam etti. Sonra, başka bir ütü almak üzere ocağın başına geldi, ütüyü tahtanın üzerine koyup üzerinin tozunu alırken de yan gözle Kit’e baktı. Yeniden masasının başına dönünceye kadar bir şey söylemedi. Ütünün sıcaklığını ölçmek için tehlikeli bir şekilde yanağına yaklaştırdığı sırada gülümseyerek çevresine bakınarak:

      – Başkaları buna ne derler biliyorum ben, Kit, dedi.

      Kit, bundan sonra söylenecek sözlerden iyicene korkarak:

      – Saçma! diye annesinin sözünü kesti.

      – Ama, mutlaka söyleyeceklerdir. Kimisi senin kıza aşık olduğunu söyleyecektir… Biliyorum, mutlaka diyeceklerdir bunu.

      Kit bu sözlere, utanç içinde elini, “Dışarı çık” der gibilerden sallamakla karşılık verdi, sonra kollarıyla, bacaklarıyla havada garip şekiller çizerek oyalanmaya çalıştı.

      Bunlar da onu aradığı rahatlığa kavuşturamayınca, ekmekle etten kocaman bir lokma ısırdı, içkisinden de acele bir yudum içti. Böylece yapma yardımlar sayesinde duygularını boğdu, konuyu değiştirmeye çabaladı.

      Bir süre sonra annesi yine aynı konuya dönerek:

      – Doğrusunu söylemek gerekirse, dedi. Şaka bir yana, bu davranışın pek yerinde, pek düşünceli; tam senden beklenen bir davranış. Hiç kimseye de bundan söz etme. Yalnız, inşallah günün birinde Nelly bunu öğrenir, çünkü o zaman sana minnet duyacaktır. Sevgili yavrucağı orada kapalı tutmak zalimce bir iş. Yaşlı adamın bunu senden gizlemek istemesine de şaşmam.

      – O yaptığını zalimce bir iş olarak görmüyor ki; böyle davranmayı da istemiyor, bilse yapmaz. Yeryüzünün bütün altınlarını, gümüşlerini ona verseler de bunu yapmaz bence, anne. Hayır, hayır, yapmaz! Bunu bilecek kadar tanıyorum ben onu.

      Bn. Nubbles:

      – Öyleyse niye yapıyor, senden de niye böyle titizlikle saklıyor? diye sordu.

      Oğlu:

      – İşte onu bilmiyorum, dedi. Yalnız, benden böyle titizlikle saklamaya çalışmasaydı ben de durumu hiç öğrenemeyecektim, çünkü beni geceleri eskisinden çok erken eve göndermek istemesi merakımın uyanmasına yol açtı. Hişt! Bu da ne?

      – Dışarıda biri var besbelli.

      Kit sesi dinlemek üzere ayağa kalktı.

      – Buraya gelmek üzere karşıdan karşıya geçen biri bu, dedi. Hem de pek hızlı geliyor. Ben geldikten sonra oda dışarı çıkmışsa, ev yanıyorsa, anne!

      Oğlan içindeki korkunun etkisiyle, yerinden kıpırdama gücünü bulamayıp olduğu yerde kalmıştı. Ayak sesleri yaklaşıyordu. Kapıyı telaşlı bir el açtı, çocukcağızın kendisi solgun, soluğu kesilmiş, telaşla bir iki giyeceğe yalapşap sarınmış bir hâlde aceleyle odadan içeri girdi.

      Anayla


Скачать книгу