Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
elbette düzelecek, elbette! diye atıldı. Düzeleceğine eminim. Sen kendini kapıp koyverme, küçük hanım. Yalvarırım, yapma!
Bu cesaret verici, avutucu sözler pek azdı, pek üstünkörü söylenmişlerdi ama kızcağızı etkilediler, daha çok ağlamasına yol açtılar.
Kit, kaygılanarak:
– Artık mutlaka iyileşmeye başlayacaktır, dedi. Yalnız, sen kendini bırakıp, kötü düşüncelere saplanır da kendini hasta edersen dedenin durumunu kötüleştirir bu; tam iyileşmeye başladığı sırada hastalığı geri teper. Deden iyileşince iyi bir şey söyle, benim için güzel şeyler söyleyiver, küçük hanım.
Nelly:
– Ona senin adını uzun, çok uzun bir süre hiç anmamalıymışım, öyle söylediler, dedi. Buna cesaret edemem. Hoş, söylesem bile güzel bir sözden sana ne yarar gelebilir ki? Çok fakir düşeceğiz. Yiyecek ekmeği bile zor bulacağız.
Oğlan:
– Benim istediğim işe geri alınmak değil, dedi. Senden rica ettiğim o değil. Seni görebilmek umuduyla bunca zaman beklemem de sizden aldığım para, giyecek için değil ki. Böyle kötü bir zamanda seni görmeye öyle şeylerden söz etmek için geldiğimi düşünmeyesin sakın.
Kızcağız oğlana minnetle, sevgiyle baktı: “Belki daha söyleyecekleri vardır.” diye bekledi.
Kit, duralayarak:
– Hayır, onun için değil, diye konuşmasına devam etti. Çok daha başka bir nedeni var gelişimin. Pek akıllı bir kimse değilim, bunu biliyorum ama, benim dürüst, sadık bir adamı olduğuma, elimden geldiği kadar iyilik yapmaya çalıştığıma, asla kötü niyetle davranmadığıma bir inansa, belki de şey etmezdi…
Kit, sözlerinin bu kısmından sonra o kadar uzun süre sustu ki, çocukcağız oğlanı konuşmaya zorladı ve sözlerini çabuk bitirmesini istedi, çünkü vakit hayli geç olmuş, pencereyi kapama zamanı gelmişti.
Kit, birden cesaretlenerek:
– Belki de bu evin sizin eviniz olmaktan çıktığını söylememi bir cüret saymaz. Annemle benim çok sefil bir evimiz var ama, orada yaşamak böyle bir sürü insan arasında oturmaktan çok daha iyidir. Deden daha iyi bir yer buluncaya kadar niye gelip bizde, oturmayasınız?
Nelly bir şey demedi. Kit’in de, bu teklifi yapmış olmanın verdiği rahatlık içinde, çenesi açıldı, büyük bir ustalıkla evini bol bol methetti:
– Sen evi çok küçük, kullanışsız sanıyorsun, dedi. Gerçekten de öyle; yalnız, çok temizdir. Bizim evi belki de gürültülü bulursun ama, koca kasaba içinde bizimkinden daha sakin bir ev yoktur. Çocuklardan korkma; bebek pek seyrek ağlar, öteki de çok iyidir, hem zaten ben onlara bakarım. Seni pek üzmezler sanırım. Bir deneyin, küçük hanım, n’olur, bir deneyin. Üst kattaki küçük ön oda çok hoştur. Bacalar arasından kilisenin saatini bir parça görebilirsin, saati de aşağı yukarı anlayabilirsin. Annem o odanın tam sana göre olduğunu söylüyor, gerçekten de öyle. Sonra, ikimiz de sana hizmet edeceğiz. Para karşılığında demek istemiyorum. Bunu sakın düşünmeyesin! Dedene yalvaracaksın, değil mi, küçük hanım? Bunu bir deneyeceğini söyle, yeter. Yaşlı efendimi bize gitmeye kandırmalısın; yalnız, ona ne yaptığımı sor önce. Bunu yapacağına söz veriyor musun, küçük hanım?
Kızcağızın bu ağırbaşlı soruya karşılık vermesine meydan kalmadan sokak kapısı açıldı, Brass, gecelik takkeli başını uzatıp, sert bir sesle:
– Kim var or’da? diye sordu.
Kit hemen oradan uzaklaşıverdi, Nell de pencereyi yavaşça kapadıktan sonra odaya döndü.
Brass sorusunu yeniden sormaya fırsat bulamadan; Quilp de takkeli başını aynı kapıdan dışarı uzattı, yolun aşağısına, yukarısına baktı, karşıya geçip evin bütün pencerelerini gözetledi. Görünürlerde kimsecikler bulunmadığına iyice inandıktan sonra da hukukçu arkadaşıyla birlikte evden içeri girdi. Kızcağız, merdiven başından, Quilp’in söylediklerini işitiyordu: Ona karşı bir tuzak hazırlanıyormuş; soyguncuların saldırısına uğramak tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyormuş; günün her saatinde evin çevresinde haydutlar dolaşıyormuş; bu işi bırakıp evine dönmek için bir dakika bile kaybetmek istemiyormuş. Cüce bunları avaz avaz bağırarak söyledikten sonra yine çocuğun ufacık yatağına kıvrılmış yattı, Nell de yavaşça yukarı çıkıverdi.
Kit ile yaptığı yarım yamalak konuşmanın elbette ki iyice etkisi altında kalmıştı; o gece rüyasında hep bunu gördü, daha sonra da uzun, çok uzun bir süre bunları aklından çıkaramadı. Duygusuz alacaklılarla, hastaya sözümona bakan paralı bakıcılarla çevrilmiş olması, en tasalı, üzüntülü zamanında yanındaki kadınlardan bile birazcık ilgi, anlayış görememesi karşısında, bir iyi söz söyleyen cömert ruhun –ne kadar uygunsuz bir tapınakta yaşarsa yaşasın– kızcağızın sevgi dolu yüreğini etkisi altına alıvermesini tabii karşılamalı. Tanrı’ya şükür, bu ruhların tapınakları el yapısı değildir; camlarında da menekşe rengi güzelim ketenler değil, basbayağı, yamalı örtüler asılıdır.
12
En sonunda, yaşlı adamın hastalığının tehlikeli devresi geçti, iyileşmeye yüz tuttu. Ağır ağır, belli belirsiz şekilde aklı başına gelmeye başladı; yalnız, zihni zayıflamış, çalışması aksamıştı. Sabırlı, sakindi; çoğunlukla, uzun zaman düşünceli düşünceli oturuyordu. Duvara, tavana vuran bir parçacık güneş bile onu eğlendirmeye yetiyordu. Günlerin uzun olmasından, gecelerin yoruculuğundan hiç yakınmıyordu. Gerçekten de zaman kavramını, her türlü ilgi, yorgunluk duygularını iyicene kaybetmişti. Saatlerce Nell’in küçücük eli avucunun içinde, oturup çocuğun parmaklarıyla oynayarak, bazen de durup saçlarını düzelterek, alnını öperek vakit geçiriyordu. Çocuğun gözlerinin yaşlarla parıldadığını görünce de bunun nedenini anlayabilmek için şaşkın şaşkın, çevresine bakınıyor, bakarken de niye şaşırmış olduğunu unutuyordu.
Çocukla yaşlı adam arabayla sokağa çıktılar. Dedenin her yanına yastıklar yerleştirilmişti, çocuk da yanındaydı. Her zamanki gibi el eleydiler. Önce sokaklardaki gürültü, gidiş geliş adamcağızın zihnini yordu; yalnız, hiç de şaşırmış, meraklanmış, sevinmiş ya da huzuru kaçmışa benzemiyordu. Şunu ya da bunu hatırlayıp hatırlamadığı sorulduğunda:
– A, evet, diyordu. Çok iyi hatırlıyorum, neden hatırlamayacakmışım sanki?
Bazen, başını çevirip, kalabalık arasında gözüne ilişen bir yabancıya büyük bir dikkatle bakıyor, adam gözden kayboluncaya kadar gözlerini ondan ayırmıyordu. Bunu niçin yaptığı sorulunca da hiç cevap vermiyor, bir tek söz söylemiyordu. Bir gün yaşlı adam koltukta, Nell de onun yanında iskemlede otururken kapı önüne gelen birisinin içeri girmek için izin istediğini duydular. Yaşlı adam duygusuz bir hâlde:
– Gelsin, dedi. Gelenin Quilp olduğunu biliyordu. Oranın efendisi Quilp’ti. Elbette içeri de girebilirdi. Nitekim öyle de yaptı.
Cüce, yaşlı adamın karşısına oturarak:
– Seni en sonunda iyileşmiş gördüğüme sevindim, komşu, dedi. Artık iyice kuvvetlendin mi bari?
Yaşlı adam zayıf bir sesle:
– Evet, dedi. Evet.
Yaşlı adamın duyma kabiliyeti eskisine göre çok ağırlaşmış olduğu için cüce sesini biraz daha yükselterek:
– Biliyorsun ki, seni acele ettirmek istemem, dedi. Yalnız, geleceğini ne kadar çabuk kararlaştırırsan hakkında o kadar iyi olur.
Yaşlı