Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan. Анонимный автор
ikincisi olarak Bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek anlamıyla verilmiş, “Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?” – F. R. Atay örneğiyle tanıklandırılmıştır. (http:// www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK. GTS.5bbb4b0412b239.32834014)
“Hastalar bağında bitip olgunlaşmış üzümleri tutarım avuçlarımın içinde ve ellerim yorulunca Memiş’in deresi üstündeki salkım söğütü üzerime çekip uyurum, gerçeklere meydan okuyan ölümsüz hayaller gibi.” (Dağcı, 2016: 14)
Türkiye Türkçesinde kâbus kelimesi, kötü rüya olarak anlam değeri taşıdığı için “kâbus rüya” kullanımı yanlış olarak kabul edilebilir.
“Akla sığmaz kâbus rüyalarda bile göremezdi insanoğlu o gecenin Kızıltaş’ı gibi bir Kızıltaş’ı” (Dağcı, 2016: 20)
(ﻛﺎﺑﻮﺱ) i. (Ar. kābūs) 1. Uykuda basan sıkıntılı ağırlık, karabasan: Acaba bunlar bir rüyâ, bir kâbus muydu? Fakat uyanıktı (Ömer Seyfeddin). Değil hakîkatte, kâbus geçirirken bile karşılaşmanızı tavsiye edemeyeceğim bir cadı (Refik Halit Karay). Hangi kâbus bastı ki seni uykularında / Birdenbire cehennem kaynadı sularında (Necip Fazıl Kısakürek). 2. teşmil. Etkisi insanın bütün benliğini kaplayan sıkıntılı, dehşet verici hal: Artık otuz yıldan ziyâde süren kâbustan kurtarılmış, gözlerimizi silmiş uyanmıştık (Cenap Şahâbeddin). Mâzî denilen rüyâyı söyler ve istikbal dediğimiz kâbusu nakleder (Refik Halit Karay). (http://lugatim.com/s/K%C3%82BUS)
(ﺭﯘﻳﺎ) i. (Ar. ru’yā “görme, görüş”) 1. Uyku sırasında zihinde beliren görüntülerin bütünü, görülen hayaller dizisi, düş: Nüzhet bana güzel bir rüyâ gördüğünü söylüyor, fakat bu rüyâyı anlatmıyor (Peyâmi Safa). Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi / Senelerden beri rü’yâda görüp özlediğim / Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim (Yahyâ Kemal). (http://lugatim. com/s/R%C3%9CY%C3%82%E2%80%93R%C3%9CY%C3%82)
Bildiri için yapmaya çalıştığımız tasnifin dışında kalan bir örnek, agabeg>>ağabey>>abi gelişimi gösteren kelimenin kullanımında görülen ikiliktir. Eski Türkçe agabeg yapısından erime ve büzülme yoluyla konuşma dilimize âbi olarak gelen kelime, ikinci mektupta âbiy biçiminde kullanılmıştır. Fakat bu kullanım, iki kez geçmiş, iki kez de ağabey olarak geçmiştir. Bu durumun nedeni, düzeltme sırasında gözden kaçma ya d a yazarın kendisine ait ikili kullanım şeklinde izah edilebilir.
ABİ i.. (< ağabey) [“ğ” düştüğü için a uzun okunur] halk ağzı. Ağabey: Siyâseti anladık, cilvelidir mübârek, ama bu kadarı da biraz fazla olmadı mı abi? (Bediî Fâik) (lugatim.com/s/ABİ)
“Abiyim. Bir kaza sonucu öldü…” (Dağcı, 2016: 36)
“Abiyimin köpeği, dedi. Az sustu.” (Dağcı, 2016: 37)
“Hayır, ağabeyim. Dedi Rüstem” (Dağcı, 2016: 38)
Türkiye Türklerinin kültürüne ait olmayan kavramları karşılayan kelimeler:
Türk boylarının farklı coğrafyalarda farklı kültürlere yakın konumda yerleşmeleri ve farklı kültür unsurlarıyla bir arada bulunmalarının sonucu olarak, Cengiz Dağcı’nın eserinde Türkiye Türklerinin kültüründe olmayan ya da varsa da başka bir kelimeyle karşılanan kavramlar mevcuttur. Bu durum, çok şaşırtıcı olmasa da bir iki örnek vermenin yararlı olacağı düşüncesindeyiz.
“Hıdırellezde mezarlık duvarı dibinde çiçek fideleri diken kızlar; Derviza günlerinde bayrak tutan delikanlılar; ve serçeler, saksağanlar, karatavuklar; Kasım’da yaylaya yağan ilk kar… ve ben.” (Dağcı, 2016: 65)
“…Tatar ve Kırımçak mahallerinde kerosin 15 kuyrukları kısalıyordu…” (Dağcı, 2016: 65)
“…Katlama yedik; Fultu yedik…” (Dağcı, 2016: 54)
“…sarkık bıyığı ve keçi sakalıyla Troçkist görüşlerin de pek uzağında kalmayan, üstelik Kazbek sigarası içen, ve masası üzerinde duran küllüğün içindeki kabuklardan fıstık yediği de anlaşılan editöre bakışımı hatırladım.” (Dağcı, 2016: 52)
“Göğün mavisinde bile furgon16 vagonlarına Kiril harflerle ‘Sürgün’ kelimesi yazılı trenleri görüyorum.” (Dağcı, 2016: 48)
“Ocapçe”17 dedi Hayim ve dönerek avludan çıktı.” (Dağcı, 2016: 48)
Türk dünyasının hemen her yanında yazdıklarıyla hem Türk edebiyatının hem de dünya edebiyatının seçkinleri arasına girmiş onlarca isim bulunmaktadır. Bu isimlerin çok bağlayıcı olmasa da ortak özellikleri, her ne kadar çok ağır koşullarda yaşasalar, yoğun mücadeleler verseler, karşılaştıkları güçlüklere göğüs gerecek gücü kendilerinde bulsalar da zaman zaman anne kucağına dönmeleri, çocukluk yıllarına gitmeleridir. Bu sebeple Şehriyar’da, Cengiz Aytmatov’da, Cengiz Dağcı’da anneyle ve çocuklukla ilgili çok sayıda anı bulunmaktadır.
Aşağıda verilen Anneme Mektuplar’dan alınan parçalar ile “Heyder Baba” şiirindeki bazı bölümler arasında neredeyse fark yoktur:
“Uslu bir çocuktum ben. Pili başı duvarı dibindeki karınca öbekleri üstünde geçirirdim günü Saniye ile birlikte. Hoş, her zaman uslu oynamazdım elbet. Eski kuyunun çevresine taşmış sular içinde yüzen kurbağalara taş atardım. Kertenkeleleri kovalardım bağın asmaları arasında. Tutabildiğim ir kertenkele, kuyruğunu avucumun içine bırakıp kaçıverirdi. Saniye’den yana atardım kertenkelenin kuyruğunu. İrkilirdi….” (Dağcı, 2016: 16)
Yine “Heyder Baba’ya Selam” şiirinde geçen Şehriyar’ın çocukluk anılarından bahsettiği parçalarla Cengiz Dağcı’nın anıları arasında denklik bulunmaktadır:
Emmecan’ın bal bellesin yeyerdim,
Sondan durub üs donumu geyerdim,
Bahçalarda tiringeni deyerdim,
Ay özümü o ezdiren günlerim,
Ağac minib, at gezdiren günlerim.
Heçi hala çayda paltar yuvardı,
Memmed Sadık damlarını suvardı,
Heç bilmezdik dağdı, daşdı, divardı
Her yan geldi, şıllak atıb aşardık,
Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık. (Ateş, 1964: 15)
“Davar inerdi Kasım içinde köye. İnekler böğrüşürlerdi, koyunlar melerdi Kızıltaş’ta.” ( Dağcı, 2016: 93)
Seher tezden nahırçılar gelerdi,
Koyun kuzu dam bacadan melerdi,
Emme Can’ım körpelerin
15
Kerosin: Sanayide kullanılan petrol türevi. Halk ağzında gaz yaşı olarak da kullanılır.
16
Furgon vagonu: Yolcu vagonlarının arkasına eklenen, eşya ve yük taşımacılığı için kullanılan vagon.
17
Ocapçe: Kırım Tatarcasında kadın öğretmen.