Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan. Анонимный автор
Gıpçag” (“Gıpçag Çölü”) adlanan géniş bir coğrafi eraziye sahib idiler (Kıpçaklar Azov – Hazar, Tuna – Volga arasında ‘Deşt-i Kıpçak’ (Kıpçak Çölü) olarak adlandırılan geniş bir coğrafi araziye sahip idiler.)” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama aslında tarihî bir gerçeğe dikkat çekmek için yapılmıştır.
Ünlü tarih ve dil araştırmacı Sergey Grigoryeviç Klyaştornıy, Kadim Asya’nın Bozkır İmparatorlukları (Stepniye İmperii Drevney Yevrazii) adlı eserinde Kıpçaklardan bahsederken Asya coğrafyasını gezip dolaşan seyyahların Kıpçaklardan / Kıpçak yurtlarından mutlaka söz ettiklerini belirterek “O dönemde hiçbir hikâye yoktur ki Kıpçakların geçmişini anlatmasın.” cümlesini kullanır (Klyaştornıy, 2018: 168).
Tarihleri milattan öncesine uzanan Kıpçakların 8 – 10. yüzyıllarda Kimekler ile önce Altaylar’da, İrtiş çevresinde ve Doğu Kazakistan’da sonra ise Urallar’da ve merkezi Kazakistan’da hüküm sürmeleri bu büyük bozkır bölgesinin belirleyici unsuru olmuştur. Kimek Devleti’nin çöküşü ve Kıpçakların batıya yönelmesi, Aral Denizi ve İtil bölgesinde (10. yüzyılın ikinci yarısı ile 11. yüzyılın ilk yarısı) Kimek – Kıpçak iskânının yeni bir aşamasını başlatır. Nihayet 11. yüzyılın ortaları ile 12. yüzyılın başlarından Moğol devrinin sonuna kadar devam eden Kıpçak göçleri, Kıpçaklar ile yakınları Kuman / Polovets boylarını beş ana grupta biçimlendirir: Altay – Sibir Grubu, Kazakistan – Ural Bölgesi Grubu (Saksin yani İtil – Yayık olarak adlandırılan Grup), Don Grubu (Ön Kafkas Alt Grubu), Dnyeper Grubu (Kırım Alt Grubu), Tuna Grubu (Balkan Alt Grubu). Kıpçakların yalnızca belirtilen yerlerde değil; Fergana ve Doğu Türkistan bölgelerinde de yaşadıkları bilinmektedir (Klyaştornıy, 2018: 167).
Kıpçakların tarihlerinden, Kıpçak, genelde Kuman – Kıpçak olarak adlandırılan Türk boy ve topluluklarının kardeşliğinden ve birlikteliğinden bugün dünyanın farklı bölgelerinde yaşamak zorunda kalan (bir kısmı da ne yazık ki etnik ve kültürel kimliklerini kaybeden) varisleri acaba ne kadar haberdardır? Bugün kaç Tatar, kaç Kazak veya kaç Kırgız genci Kıpçak soylu olduğunun bilincindedir? Kırım Tatarlarının bayraklarında bulanan “Gobu” damganın aslını, adını ve anlamını; bu damganın yalnız Kırım Tatarlarının değil bütün Kıpçakların ortak damgası olduğunu; bütün Türkleri ilgilendirdiğini Türk dünyasının farklı bölgelerinde yaşayan kaç Türk genci (daha da ileri giderek kaç bilim adamı) bilmektedir?
Foto 3: Üzerinde “Gobu” damgayı barındıran bir mezar taşının görüntüsü (Büyük Taş Bölgesi / Gobustan / Azerbaycan; Alyılmaz, 2016: 612.
Foto 4: Karaçi Kervansarayı’nın (Azerbaycan) duvarlarından birinin üzerindeki “Gobu” damganın, “Kıpçak” damganın vd. görüntüsü (Alyılmaz, 2016: 617).
Kıpçakların ana damgalarından olan ve tarak damga olarak adlandırılan damga, gobu damganın üst tarafının tarihî süreçte kullanılmaması sonucunda oluşmuştur (Alyılmaz, 2010:117-124; Alyılmaz, 2016: 617).
Foto 5: Gobu damgadan tarak damgaya geçişi gösteren tablo (Tasarım: Levent ALYAP)
Foto 6: Üzerinde “Gobu” damga, “Kıpçak” damga vd. Türk damgalarını barındıran kaya kütlesinin görüntüsü (Tamgalı Taş; Kazakistan; Alyılmaz, 2016: 603).
Foto 7: Aralarında Gobu” damga ve “Kıpçak” damganın da bulunduğu Kırım’daki mezar taşlarının üzerinde yer alan bazı damgaların görüntüsü
(Akçokraklı ve Otar 1996, 17; Alyılmaz, 2016: 620)
Dosta düşmana karşı birlik bütünlük içinde ol(a)mayanlar, birbirlerine sahip çık(a)mayanlar, çıkarları yüzünden bile isteye soyundan sopundan ayrı yaşamayı tercih edenler, bir türlü kendi olmayı başaramayanlar hem kendilerine hem de içinden çıktıkları / mensubu oldukları toplumlara ve milletlere zarar vermişlerdir. Ne yazık ki Türk boy ve toplulukları tarihin ilk dönemlerinden beri pek çok kez bu zafiyeti göstermişler; birlik bütünlük içinde yaşamayı becerememişler; başkalarına karşı ortak strateji geliştirip ortak tavır ortaya koyamamışlar; sonuçta da hem yurtlarını hem de özgürlüklerini kaybetmişlerdir. Oysa bu gerçeğin farkında olan Bilge Kağan, yaklaşık 1300 yıl öncesinde Türk boy ve topluluklarını şu cümlelerle uyarmıştır:
altun kümüş işgiti kutay bungsuz ança birür tabgaç bodun sabı süçig agısı yımşak ermiş süçig sabın yımşak agın arıp ırak bodunug ança yagutır ermiş yagru kontukda kisre anyıg bilig anta öyür ermiş edgü bilge kişig edgü alp kişig yorıtmaz ermiş bir kişi yangılsar oguşı bodunı bişükinge tegi kıdmaz ermiş süçig sabınga yımşak agısınga arturup öküş türük bodun öltüg türük bodun ölsiking biriye çogay yış tögültün yazı konayın tiser türük bodun ölsikig anta anyıg kişi ança boşgurur ermiş ırak erser yablak agı birür yaguk erser edgü agı birür tip ança boşgurur ermiş bilig bilmez kişi ol sabıg alıp yagru barıp öküş kişi öltüg ol yirgerü barsar türük bodun ölteçi sen ötüken yir olurup arkış tirkiş ısar neng bungug yok ötüken yış olursar benggü il tuta olurtaçı sen türük bodun tok arkuk sen açsık tosık ömez sen bir todsar açsık ömez sen antagıngın üçün igidmiş kaganıngın sabın almatın yir sayu bardıg koop anta alkıntıg arıltıg anta kalmışı yir sayu koop toru ölü yorıyur ertig Altını, gümüşü, ipeği, ipekli kumaşları sıkıntısızca (karşılıksız) veren Çin milletinin sözü tatlı ipekli kumaşları (da) yumuşak imiş. (Çinliler) tatlı sözlerle ve yumuşak ipekli kumaşlarla kandırıp (uzaklarda yaşayan) milletleri böylece kendilerine yaklaştırırlar imiş. (Bu milletler) yaklaştıktan sonra da kötülüklerini işte o zaman yaparlar imiş. Çok bilge (akıllı) kimseleri ve çok alp (yiğit) kimseleri ilerletmezler imiş. Bir kişi suç işlediğinde (ise) onun soyunu sopunu (eşiğinden) beşiğine kadar öldürürler imiş. (Çinlilerin) tatlı sözlerine ve yumuşak ipekli kumaşlarına aldanıp (ey) Türk milleti, çok (kez) öldün. Türk milleti (sen) (eğer) (böyle) (yaparsan) (yine) öleceksin: Güneyde Çogay Ormanları’na ve Tögültün Ovası’na yerleşeyim dersen (ey) Türk milleti (sen) öleceksin. Orada kötü niyetli kimseler şöyle akıl verirler imiş: “(Çinliler bir millet eğer kendilerine) uzak ise (onlara) kötü hediyeler verir; yakın ise iyi hediyeler verir” deyip öyle akıl verirler imiş. (Ey) bilgisiz / cahil kişi (sen de) o sözlere kanıp (Çinlilere) yaklaştın ve çok kişi(nle / adamınla birlikte) öldün. O yere doğru gidersen (Çine yaklaşırsan) Türk milleti sen öleceksin. Ötüken topraklarında / bölgesinde oturup buradan kervanlar sevk edersen (yani ticaretle uğraşırsan) hiçbir sıkıntın olmayacak(tır).Ötüken ormanlarında / bölgesinde oturursan (yani topraklarını / yurdunu terk etmezsen) ebediyen devlet sahibi olarak yaşayacaksın. Türk milleti, (sen) aykırısın / farklısın. Açlık tokluk düşünmezsin. Bir kez karnın doydu mu (artık) açlığı (hiç) düşünmezsin. Böyle olduğun için seni besleyen kağanının sözünü dinlemeden her yere gittin. (Gittiğin yerlerde de) hep öldün, mahvoldun; geride kalanlar (bir şekilde sağ kalanlar) (sizler de) hep ölüp biterek oraya buraya gidiyordunuz (KT G 5-9; Alyılmaz, 2005, s. 30-31).
türük begler bodun bunı eşiding türük bodun tirip il tutsıkıngın bunta urtum yangılıp ölsikingin yime bunta