Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan. Анонимный автор
ve sefalet içinde sadece hayatta kalmaya çalıştığı esir kamplarından da büyük bir eziyet kaynağı olacaktır. Bu gerçeği anlamaya başladığında, ölmek üzere olan bir doktorun pişmanlık ve uyarı dolu “Ruslar için savaşma” cümleleri onu derinden etkilemiştir. Sadık Turan da artık bu savaşın içindedir, “sistemin malı” olarak görünür. Oysa çocukluğundan bu yana içinde yaşadığı bambaşka gerçek vardır: büyük vatan aşkı, milletini faydalı olma amacı. Bu amacı gerçekleştirebilmek için giydiği asker üniforması artık resmen sisteme ait olduğunun ve sadece kolhozun değil Rus diasporasının da bir parçası olduğunun göstergesi gibidir.7
Sadık Turan’ın esir kampında başka bir kampa nakledileceği ve yanındaki “Türk” arkadaşlarından ayrılmayacağını umut eder. Fakat bir seçim yapmak zorundadır ya arkadaşlarıyla birlikte hareket edecek ya da Rus üniformasıyla kampta kalacaktır. O, hiç düşünmeden «bitlerini ayıkladığı” giysileri giyer. Bu giysiler onun için bir tür pranga olan asker üniformasından çok farklıdır. Roman içerisinde kahramanın yaşadıkları öylesine dehşet vericidir ki denilebilir ki kendi kendine sürekli tekrar ettiği “korkma Sadık korkarsan ölürsün” cümlesi defalarca kez anlam bulmuştur. Bu durum savaşın “toplu ve örgütlü bir şiddet” (Aktaş, 2013: 45-62) tanımıyla da örtüşmektedir.
Mucize eseri hayatta kalan ve tüm yaşadıkları, özellikle vatan hasretiyle ruhunda büyük yaralar açılan yazar, kendisi hakkında çıkan haberlerden söz ederken şunu vurgular:
“Gazetelerin birinde hakkımda yazılmış bir yazıyı daha okuyorum:
‘Cengiz Dağcı… Rus ordusunda tank teğmeni olarak İkinci Dünya Savaşı’na katıldı. Almanlara karşı savaştı… Esir düştü… Almanların düzenledikleri Türkistan lejyonuyla Ruslara karşı savaştı…” (Dağcı, 1998: 7)
Savaşın görünürdeki cephelerinin yanında, biyografik okuma ve imgeler bağıyla ortaya çıkarılabilecek bir cephesi daha vardır. Askeri üniforma, vatan ve hürriyet algısı da bu bağlardan biridir. Bu anlamda Cengiz Dağcı da Sadık Turan gibi “bir kurban, bir romancı”dır.8
Üniforma; Kırım Türkü, Kazak, Kırgız, Tatar, Başkurt, Tacikli, Türkmen fark etmeksizin Türk milletini kendi siyasî, askerî ve ekonomik çıkarları için kullanan ve nihaî amacı Türkistan coğrafyasını Türksüz bırakmak olan, Rus, Alman fark etmez, “yabancı” ülkelerin silahlarından biri gibidir.
Nitekim Korkunç Yıllar’ın sonunda Sadık Turan ve Türkistan Lejyonunda görev alacak olan diğer askerler Rus üniformalarını Alman subayın ironik ifadeleriyle birlikte ateşe atma yarışına girerler:
“Şimdi bir koşu yapacağız. Herkes Bolşevik üniformasını eline alsın. Hanginiz üniformasını daha evvel ateşe atacak bakalım? Hazır mısınız?
Ayaklarımızın dibinde duran üniformalarımızı ateşe fırlattık. Beni sevindirmesi gereken bu hadise içimde bir yaraya dokunur gibi oldu. (…) “ (Dağcı, 1965: 8)
Bu sahne Sadık için son derece anlamlıdır. O, aslında yeni bir hayata başlıyor gibi görünse de savaşın, vahşetin ve vatanı uğruna bu kez Almanların temsilcisi olacağının yani her şeyin yine aynı olacağının bilincine varmıştır.
Casusluk teklifini reddettiğinde Alman Subayının cümleleri çarpıcıdır. Subay ona büyük bir ceza verildiğini söylercesine artık düşman üniforması giyip savaşacağını söylediğinde yine piyon olarak kullanılacağının farkına varmıştır.
O, roman içerisinde Kiril alfabesine geçirilen Kırım’ı ne denli büyük bir tehlikenin beklediğinin farkına varmıştır. Sadık Turan, bu durumu sadece Süleyman’a da ispatlamak uğruna bile hayatını tehlikeye atacak kadar şuurludur. Bu şuurdaki bir kahramanın, başka milletin bayrağı altında, onarlın asker üniformasıyla kendi toprakları ve insanı için savaştığını düşünerek yola çıkması ancak bu yolun dönülemeyecek bir yol olduğunu yine kendi insanına zulmedildiğini görmesi büyük bir trajedidir.
Romanın devamı niteliğindeki Yurdunu Kaybeden Adam ise Sadık Turan’ın alman ordusunda subay olduğu kısmını içermektedir. Alman üniformasıyla savaşmak zorundadır.
Sadık Turan bu kez Roma’daki tedavisi sırasında anlattığı savaş hatıraları 1942 baharında başlamaktadır. Kahraman altı haftalık “acil subay kursu” eğitimi alır. Başlangıçta Kırgızistan’ın bağımsızlığı için savaştığına inanmış ya da kendini inandırmak istemiştir. Çünkü esir kampından başka kurtuluş yolu olmadığının o da farkındadır. O da lejyondaki diğer Kırgız, Kazak, Türkmen, Başkurt, Tacikli Türkler gibi Türkistan için savaşmaktadır.
Burada üniformanın öneminin Almanlar tarafından fark edildiğini görüyoruz. Üniformanın kolunun iç tarafında “Üç Beyaz” Semerkand Camii ve etrafında da “Allah bizimledir” cümlesi işlenmiştir. Askerler her gün “Can Kurban sana Türkistan!” (Dağcı, 1965: 9) haykırışlarıyla talim yapar. Ruslardan kurtarılacak camiler sık sık vurgulanarak din duygusu kullanılır. Aynı zamanda tabur imamları vardır. Bu durumda yazar dahil oradaki Türklerin hepsi doğru bir amaç için yanlış üniformayla savaştıklarını ilerleyen zamanla birlikte anlarlar.
Kahramanın gerçeği fark edişi ve bu farkındalığı yine üniforma aracılığıyla aktarması anlamlıdır:
“Biz zaten ölmek için üniforma giymiştik. Ölesiye savaşmak için silahlanmıştık.” (Dağcı, 1965: 119) Yazar, bir Alman askerinin ağzından Muhan’ın haksız yere idam edilmesine karşı çıktığı ve yargılanmasını istediği için duyduğu şu cümlelerle üniformanın roman içinde taşıdığı anlamı bir kere daha vurgulamıştır:
“Biz sizi esir kamplarından aldık, giydirdik, esirlikten kurtardık. Mahkeme olmadanmış! Alman üniforması giymekle benden böyle sual sormaya hak kazandığını mı sandın?” (Dağcı, 1965: 119)
Cengiz Dağcı “giydirilmiş” kahramanı Sadık Turan aracılığıyla üniformanın emperyalist güçlerin bir aracı olduğunu ve zihinlerdeki kimlik algısını kökünden değiştirip aidiyet duygusunu yok etmekte önemli bir rol oynadığını göstermesi önemlidir. Türk’e yaşama şansı tanımayan dünya düzeninin kahramanın ruhunda açtığı tahribat büyüktür.
Zaten sosyal ve ekonomik anlamda bir kaos olan savaş, bireyin benlik algısı ve önceliklerini de tamamen değiştirmekte onu vahşileştirmektedir. Sadık Turan, üniformasıyla “tek dişi kalmış canavar” suretinde olsa da içindeki insanî ve millî duygular canlılığını korumuştur.
Bu anlamda üniforma onun için hem bir hapishanedir hem de ruhu ve maddi varlığı arasındaki çelişkinin büyük bir göstergesi.
KAYNAKLAR
AKTAŞ, Özgür (2013) “Yabancı Dilden Türkçeye Çevrilen Savaşla İlgili Romanlara Bir Bakış”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.11.
BACHELARD Gaston (1996) Mekânın Poetikası, Kesit Yayınları, İstanbul.
DAĞCI, Cengiz (1975a) Dönüş, Varlık Yayınları, İstanbul.
DAĞCI, Cengiz (1975b) Korkunç Yıllar, Varlık Yayınları, İstanbul.
DAĞCI, Cengiz (1995) Ölüm ve Korku Günleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul.
DAĞCI, Cengiz (1998) Hatırlarda Cengiz Dağcı (Yazarın Kendi Kaleminden), Ötüken Neşriyat, İstanbul.
ENGİNÜN, İnci (2005) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı,
7
Diaspora hakkında geniş bilgi için bkz. Alev Sınar, “ Bir Kırım Türkü’nün Kaleminden Kırım Diasporası”,
8
Geniş bilgi için bkz. Alev Sınar,