Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan. Анонимный автор
isteriz (Bayraktar-Saçkesen, 2012).
Dağcı, çocukluk anılarında Derviza bayramına ayrıntılı olarak yer vermez, değinmeler şeklinde geçer. Anneme Mektuplar’da “Sarı Çömez’in tarlası, avludaki sıvalı fırın ve Pilibaşı her bahar akların en akıyla çiçek açan elma ağaçları Hıdırellez’de mezarlık duvarı dibinde çiçek fideleri diken kızlar; Derviza günlerinde bayrak tutan delikanlılar; ve serçeler, saksağanlar, …” dan bahseder (Dağcı,1992: 10).
Ruslar tarafından yasaklanan uygulamalar arasında Derviza Bayramı da vardır:
“Sonra yasaklar geldi: oruç tutma yasağı; ezan okuma yasağı; namaz kılma yasağı; mevlüt duaları okuma, derviza; sünnet olma… ve daha nice nice yasaklar. Ama yasakların en acısı (belki de en haşini) insanın gönlü dilediğince gülme ve konuşma yasağı oldu.” (Dağcı, 1997: 168).
Ancak daha sonra hatırladıkları içinde hep Derviza Bayramı vardır. Bunu Yansılar 3’te şöyle anlatır:
“Çok şeyler değişti bu süre içinde; derviza şenliklerinden türküler ve kemane sesleri geldi kulağıma; meşeler yeşerdi gene gözlerimde; bizim denizin ve dağlarımızın selâmlarını getirdi pembe melekler çevreme; sonunda çevremi çeviren duvar…” (Dağcı, 1991: 265)
Yansılar 4’te “Toy’lara, derviza’lara gittim. Esmer kızların, sarışın kızların, çilli kızların sıcacık öpüşleri hâlâ dudaklarımda. Unutuyorum savaş ne, ayrılık ne, ihtiyarlık ne. İhtiyarlığımda ben bir nehirim; sakin, sessiz, ama yaşayan ve denizlere akıp giden bir …” (Dağcı, 1993: 170); Ben ve İçimdeki Ben adlı eserinde “… dervizalarda salıncakları süsleyen çiçekler…” den söz eder (Dağcı, 1997: 40)
Yoldaşlar romanında askere alınan genç için de Derviza de tıpkı Dağcı gibi silik bir anıdır: “… derviza şenliklerini, köy meydanlarında düzenlenen güreş müsabakalarını anımsadı.” (Dağcı, 2015: 161).
Dağcı, pek çok eserinde değinmeler şeklinde de olsa Derviza’dan söz eder. Derviza, daha çok eğlence ve güreşlerle öne çıkmış bir bayram olarak dikkati çeker ve Dağcı için uzak ve silik bir anı olarak vardır. Ancak sürgünde iken gerçekleşen bir olay Derviza’yı yeniden gündeme taşır. 21 Nisan 1968’de Taşkent yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Çırçık’ta gerçekleştirilen ve Kırım Türklerinin hem Lenin’in 98. doğum gününü hem de geleneksel “Derviza” bayramını kutlamak için düzenledikleri toplantıya izin vermeyen Sovyet yetkilileri, aldıkları geniş güvenlik tedbirleri ile toplanan kalabalığı yüzlerinde gaz maskeleri bulunan polislerin sıktığı tazyikli ve boyalı sularla, zor kullanarak dağıtmışlardır. Kırım’a geri dönme ve Lenin tarafından kurulan milli özerkliğin yeniden tesisi isteklerini bir kez daha yetkililere duyurmak isteyen Kırım Türkleri geleneksel bayramlarını kutlamak için bir araya gelmişler, ancak dağıtılmışlardır. Bunun üzerine 16 imzalı ve 23 Nisan 1968 tarihli bir talep mektubu kaleme alıp yetkililere göndermişlerdir. Cengiz Dağcı bu olayı, İhtiyar Savaşçı ve Yansılar 1 adlı eserinde de anlatır (Dağcı, 2013: 76, 96, 111; Dağcı 1994: 317).
“Yeni binalar kuruldu, kaldırımlı sokaklar, küçük parklar, okullar kuruldu; Derviza denen geleneksel güreş yarışmaları, toy-düğünler, sünnet günleri, millî dans ve koro gruplarının gösterileri düzenleniyordu. Bölgenin büyük kentlerine taşınan …” (Dağcı, 2013: 49).
Dağcı, Yansılar 3’te ise Kırım’a dönmeye başlayan Tatarların kutladığı Derviza’dan sevinç ve mutlulukla söz eder:
“Geçenlerde Simferopol’den adresime gönderilmiş Dostluk gazetesinde şair Yunus Kandımov’un Kırım Tatarları’nın Kökgöz’de düzenledikleri derviza şenliğinden uzun röportajını okudum. Kırım’ın çeşitli yerlerinden (ve Kırım’ın dışından) gelen konuklarla elli bin kişi katılmış şenliğe. İyi bir haber. Güzel bir haber. Sevindirmesi gereken bir haber.” (Dağcı, 1991: 250) Bu mutluluğunu ilerideki satırlarda da anlatır Dağcı:
“Saksılarda ve evin arka duvarına asılı tel sepetlerde sarkık fuhsiyalar Kökgöz Derviza’sında dans eden kızların entarilerinden kopmuş altın nakışlar gibi gözlerimde. Mutluyum. Bugün mutluyum.” (Dağcı 1991: 254). “Nerdeyse bir yıl geçti Yansılar 3’ün son bölümüne başlayalı. Çok şeyler değişti bu süre içinde; derviza şenliklerinden türküler ve kemane sesleri geldi kulağıma; meşeler yeşerdi gene gözlerimde;…” (Dağcı, 1991: 264).
Derviza Bayramı, Kırım Tatarları için oldukça önemli bir hatırlama figürüdür. Mesela 2004’te Kezlev şehrinde “Derviza – Gezlev Kapısı” adlı Birinci Milletlerarası Kırım-Tatar ve Türk Medeniyetleri festivali düzenlenmiştir.
DIĞER BAZI KÜLTÜREL MIRAS ÖGELERI
Bütün bu kültürel miras ögeleri dışında “karnıyarık ve imambayıldı” (Dağcı, 2011: 63) gibi yemek kültürü, efsane ve destanlara dair izler, Dağcı’nın romanları ve anılarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda iki örnekle yetinmek isteriz:
Haytarma (Oyun), Ağır Hava-Haytarma (Müzik)
Dağcı’nın eserlerinde yer alan bir başka geleneksel kültür unsuru ise “Ağır Hava” ve “Haytarma” oyunudur. Ağır Hava bir oyun müziğidir ve Haytarma da şenliklerde düğünlerde oynanan bir halk oyunudur. Değişik eserlerinde haytarmadan bahseden Dağcı, özellikle Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan adlı eserinde sıkça bu oyuna başvurur:
“Vazgeç, Veli! Rakıyı bırak, adam bize bir haytarma oynasın, daha iyi.”
“Peki,” dedi kara bıyıklı, ve başını klarnetçiye çevirdi
“Bir ağır hava-haytarma çal bize!”
Klarnetçi klarnetini dudaklarına kaldırdı, ağır hava-haytarma ‘yı çalmaya başladı.” (Dağcı, 2011: 83).
“Senin yolunu kesmiş Alim gerçek Alim değildi, sahte Alim’di. Gerçek Alim bu akşam Büyükonlar’da Celal Bektaş’ın oğlunun düğününde haytarma oynar gönül yoldaşı Sara’yla. Senin atını ve paranı çalan Alim başka bir Alim; buralarda kulaksız Alim derler ona. Korkma, cezasını buldu… kimse senin yolunu kesmez, paranı almaz gayrı!” (Dağcı, 2011: 113).
Ayrıca Halûk’un Defterinden ve Londra Mektupları (Dağcı, 1996: 239) ile Yansılar 1’de (Dağcı, 1994: 316) de haytarmadan söz eden cümleler vardır.
Kırım’la birlikte Anadolu ve Balkanlar’da Kaytarma adıyla bilinen bu oyun, Kırım Türk-Tatar kimliğinin önemli bir ögesi olmuştur. Öyle ki Haytarma, ayrıca 2013 Ukrayna yapımı bir filmin de adı olmuştur. Filmde Ahmet Han Sultan’ın hayatı ve Kırım-Tatar halkının 18 Mayıs 1944 yılında Stalin tarafından sürgün edilmesi anlatılmıştır.
Arzı-Kız Efsanesi, Regina ve Arzu-Ursula
Kırım’ın özcü kimliğini işaret eden efsanelerden birisi Arzı-Kız efsanesidir. Aslında yaygın bir taş kesilme efsanesidir ve gerek Kırım gerekse Anadolu ve Balkan coğrafyalarında “davranış ve tutum” belirleyici işlevi olan bir efsanedir. Cengiz Dağcı, bu efsaneyi Karadeniz kıyısındaki somut bir “heykel”le zihinlere kazıyan sözlü kültürün depolayıcı arşivi gibi metni bilir, anlatır ve inandırmayı temin için gösterilen somut izden bahseder. Buraya kadar olan kısım, bir aktarma işlevidir. Ancak bununla kalmaz, Arzı-Kız’la Regina arasında bir bağ kurar, efsaneyi Regina’ya uyarlar. Yani efsane ondan depolanmış bir metin değil yaşayan bir