Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan. Анонимный автор

Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan - Анонимный автор


Скачать книгу
Yayınları, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (1997) Ben ve İçimdeki Ben (Yansılar’dan Kalanlar) 5, 2.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (1997) Yansılar 2, 2.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (1998) Hatıralarda Cengiz Dağcı (Yazarın Kendi Kaleminden), Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (2007) Onlar da İnsandı, 9.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (2010) Badem Dalına Asılı Bebekler, 6.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (2011) Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan, 2.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (2012) Üşüyen Sokak, 4.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul.

      DAĞCI, Cengiz (2013) İhtiyar Savaşçı, 2.bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul .

      DAĞCI, Cengiz (2015) Yoldaşlar, 3. bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul .

      HALBWACHS, Maurice (2018) Kolektif Bellek, Çev. Zuhal Karagöz, Pinhan Yayınları, İstanbul.

      LARRAİN, Jorge (1995) İdeoloji ve Kültürel Kimlik Üçüncü Dünya Gerçeği, Çev. Neşe Nur Domaniç, Sarmal Yayınevi, İstanbul.

      Cengiz Dağcı’nın Romanlarında Bir Sembol Olarak Üniforma

      Ayşe Energin5

      Vatan hasretiyle yaşayan ve vatanına kavuşamadan hayatını kaybeden Kırımlı yazar Cengiz Dağcı, romanları aracılığıyla sadece kendi hayatını değil II. Dünya Savaşı’nı, savaş sırasında Rus ve Alman ordularında, Alman esir kamplarını, Kırım’ı ve bu coğrafyada yaşananları da büyük bir ustalıkla kaleme almıştır.

      O, eserlerinde; savaş, acı, işkence gibi konuları; insanın en vahşi halleriyle yansıtırken ince bir ruhla ve sanat kaygısıyla edebî değerden ödün vermemeye çalışarak işlemeyi başarmıştır.

      Cengiz Dağcı, acının ve zulmün yoğunluğunun eserin sanat değerine engel olmaması için kelimelerini büyük bir titizlikle seçer. Buradan hareketle özellikle romanlarında yer alan ifadelerin pek çoğunun gerçek anlamlarını, ancak eserin ya da eserlerinin tamamı irdelendiğinde kavranabilecek bir bütünlük içinde ele alınabileceğini, birer sembol olduğunu söylemek mümkündür.

      Sevim Kantarcıoğlu, “Edebî eserler, insanlık tarihinin ve milletlerin benliği “ der. Cengiz Dağcı ise hatıralarında Yaşanan zaferlerin, mutlulukların, acıların özellikle edebî eserlere sanatçının farklı ve duyarlı yaklaşımıyla ölümsüzlük kazanıp ve nesilden nesile ulaş.” tırıldığını (Kefeli, 2011: 9) ifade eder. Gerçeği yansıtma arzusu ve estetik değerden ödün vermeme çabası düşünüldüğünde, sembollerin edebî eserler için ne denli önem taşıdığı da anlaşılacaktır. Yazarın şu ifadeleri roman türüne bakışını ve romanlarında taşıdığı sanat endişesini göstermesi bakımından da önemlidir:

      “Romanlarımda, her yazar gibi, kendi hayatımın gerçeklerinden istifade etmişimdir. Gördüğüm, duyduğum, bildiğim, tanığı olduğum olaylar, bir sanatkâr prizmasından geçirilerek aktarılmıştır eserlerime. Ancak bu romanlarım benim şahsî hayatımdır anlamına gelmez.” ( Dağcı: 1998: 8)

      Cengiz Dağcı’nın Korkunç Yıllar adlı romanı Yaşar Nabi’nin teşvikiyle 1956 yılında Varlık yayınlarınca neşredilmiştir. Eser, “Kırım’ın acı kaderiyle ilgili” önemli bir noktada durmaktadır.

      Yurdunu Kaybeden Adam, Korkunç Yıllar romanının devamı niteliğindedir. Her iki romanın asıl kahramanı da Sadık Turan’dır. Sadık Turan’ın karakterini, millî duygularını ve yaşamını belirleyen olaylardan biri daha çocukluk yıllarında sınıfının penceresinden dehşet, acı ve korkuyla seyrettiği bir minarenin yıkılışıdır. Bu olay onun için sadece bir ibadethanenin işlevini yitirmesi değil, bir insanın can damarlarının koparılması, kalbine “bıçak saplanmasıgibidir.

      Yazar, Ruslar tarafından bilinçli ve sistemli bir şekilde yok edilmeye çalışılan Türk kimliğine zarar gelmemesini sağlamak için tek çaresi kendi iç dünyasındaki varlığa, inanç, vatan aşkı ve sevgiye, sığınmak olan kahramanı Sadık Turan›ın ilk bilinç ışığını daha o küçükken ve romanın başında yine nesneler ve tabiattan hareketle sunmuştur.

      Yazar için nesneler ya da tabiat unsurları bir tür haberci niteliğinde, bir bütünün parçalarıdır. Söz konusu durumun “bellek ve imgelem iç içe geçmiş durumdadır. Her ikisi de birbirinin derinleşmesine karşılıklı katkıda bulunur” (Bachelard: 1996: 32-33) ifadesiyle benzer özelliklere sahip olduğu açıktır. Bu açıdan bakıldığında Cengiz Dağcı’nın romanlarında yer alan “üniforma” kelimesinin de Türk Dil Kurumu tarafından yapılan “Aynı işi yapanların giydikleri, tüzükle belirtilmiş, bir örnek giysi. 2. Silahlı kuvvetlerin resmî giysisi.” (http://www.tdk.org.tr) tanımından daha farklı, soyut bir anlama da sahip olduğu, sembol niteliğini taşıdığı görülür.

      Sadık Turan çaresizlik, yalnızlık ve korkuyla geçen çocukluk yıllarında hayatta kalma mücadelesinin ne demek olduğunu fark etmiştir. Onun, çok erken yaşlarda, babasız kaldığını ansızın öğrendiği bir akşam yemeğinde, tüm olacaklardan habersiz açlığını bastırmak için ağzına attığı «bir lokma ekmek içimde zehir olmuştu” (Dağcı: 1976: 14) ifadesi romanın devamında yer alacak somut soyut geçişi için de bir örnek niteliğindedir.

      Ernst Gombrich, sanatın dile getirilmesinde ya da büyük sanat eserlerinin oluşturulmasında imgelerin rolü üzerinde dururken hatıranın, nesnenin imgeye dönüşebileceğini belirtir. O, sanatın; insanın günümüze kadar ortaya koyduğu imgelerin öyküsü olduğunu belirtir ve şunları söyler:

      “Ben, bu öyküyü kaleme alırken, özellikle bir değer yargısı doğrultusunda seçtiğim imgelere yer veriyorum. Böylece Sanatın Öyküsü, iyi imgeler yaratmanın öyküsü oluyor.” (Gombrich: 1986: 74)

      Bu durumda Cengiz Dağcı’nın da insanın ruhunu çepeçevre saran maddî unsurlardan bazılarına yeni ve ancak kendi dünyası içinde değerlendirildiğinde asıl anlamına ulaşılabilecek imgeler olarak bakması şaşırtıcı olmayacaktır.

      Korkunç Yıllar’ın asıl kahramanı Rus askeri Sadık Turan, Yurdunu Kaybeden Adam’da Alman askeri olarak görülür. O, ilk kısımda Rus askerî üniforması, ikinci kısımdaysa Alman üniforması giyer.

      Romanın geneline bakıldığında giysilerin ya da kahramanların kıyafetleri üzerinde durulmazken Sadık Turan’ın üniformasından sık sık söz edilir. Yazar, bu kelimeyi vatana kavuşmasına engel bir kavram, bir tür parmaklık olarak görmüştür. Aslında bu durum sadece söz konusu iki roman için geçerli değildir. Yazar, Ölüm ve Korku Günleri’nde (Dağcı, 1995: 9) sorduğu “Kimim ben? Ben kimim?” sorularının cevabını Ben ve İçimdeki Ben’de de arar:

      Ben hiçbir şey istemedim. Ne ipek kıravat ne gümüş başlı baston; ne şık giysili kadınlar. (…) Ben elli yıldır yabancı bir kıyıda hüzün gömleğim içinde yaşadım.” (Dağcı: 1995: 60)

      Sadık Turan, Korkunç Yıllar romanının ilk bölümünde Rus üniformalıdır. Rus askeri olmadan “Orta kumandan okuluna” gitmeye karar vermeden hemen önce, babası ve arkadaşı Süleyman’ın6 söyledikleri eserde üniformaya yüklenen anlamın ilk ipuçları gibidir:

      “ ‘Sadık, be’ dedi,


Скачать книгу

<p>5</p>

Bursa Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

<p>6</p>

Süleyman, kahramanın yakın arkadaşı olmasına rağmen milli bilinci gelişmemiş, totaliter sistemin bir parçası olmuş adeta mankurtlaşmıştır. Dinî ve milli duygulardan yoksundur. Yazarın böyle bir kahramanı daha vardır: Veli. Veli, Dönüş adlı romanda yer alır. (Dağcı, Cengiz, Dönüş, Varlık Yayınları, 1975.)